Birinci askerden sonra ikinci asker de aynı mukaddes kelimeleri tekrarlıyordu:
“Allahü ekber!… Allahü ekber!...”
Saba makamındaki ezan şafağın söktüğü şu zamanda Osmanlı askerinin yüreğinde de şafak söktürüyordu.
Ezan sesinin asılları ile yankıları birbirine karışıyor dalga dalga yayılıyordu. Hattâ yankıların yankıları da oluyordu. Hiçbir bestekarın ortaya koyamayacağı bir beste ortaya çıkıyordu.
“Allahü ekber!… Allahü ekber!...”
Bu ses tabiî ki İngiliz siperlerden de duyuluyordu. Zaten Tayyar Paşa bunu düşünerek böyle ezan okutuyordu.
Müslüman askerler ezan sesiyle şaşırdılar. Onlar Osmanlının payitahtı İstanbul’u Almanların elinden almak için savaşa gelmişlerdi.
Savaştıkları askerlerin bulunduğu yerden ezan sesi geliyordu. Saba makamındaki ezan sesi Müslüman askerlerin yüreğinde de şafak söktürüyordu.
Bu ne demek oluyordu?...
Müslüman askerler taşa sarılı bir kağıdı Osmanlı askerlerinin bulunduğu yere fırlattı. Kağıtta Farsça bir not vardı:
“Bizler Hindistanlı Müslüman askerleriz. İngilizler bize Almanlara karşı Osmanlının yanında savaşacağımızı söylediler. Biraz önce ezan sesi duyduk. Siz kimsiniz?”
Karşı tarafa cevap verdi:
“Burası Osmanlı payitahtının kapısıdır. Bizler de Osmanlı askeriyiz. İngilizler karakterleri gereği tarihî bir kancıklık ve kalleşlik örneği göstererek sizi kandırmışlar. Asıl onlar İstanbul’u işgal etmek istiyorlar.”
İngiliz ordusundaki Müslüman askerler gerçeği anlamaya başladılar. Aralarında bir vaveyla koptu.
Bu durum artık İngiliz kumandanları düşündürmeye başlayacaktır.
Benzer durum Fransız askerleri arasında da oluyordu.
O zamanın kumandanlarından Mülazim Ahmed Halil Bey’in notlarında şunlar yazılıdır:
“Kumkalede Fransızlara karşı savaşıyorduk. Sabah ortalık aydınlandı. Düşmanın topraklarımızı karanlıkta boşaltmış olduğunu gördük. Etraf binlerce Fransız ölüsü, hayvan leşi ve silahlarla doluydu.
Siperde bulunduğumuz bir sırada bir askerin sıçraya sıçraya bize yaklaşmakta olduğu görüldü. Bizim erlerden gören bir kaçı bu düşmana ateş etmeye başladılar. Fakat bir türlü vuramıyorlardı. O ateş etmeden sıçrayarak yaklaşıyordu. Anlaşılan bomba atma mesafesine girince el bombası atacaktı.
•
Onu vurmak zorunda kaldım. Sürünerek yanına gittim. Baktım, ölmüştü. Fransız üniformalı siyahî bir askerdi. Üzerini aradım, Kur’an bulunca Müslüman olduğunu anladım. Çok üzüldüm.
•
Ah bu sömürgeci İngilizler, Fransızlar!... Kalleşçe bir yol takip ederek Müslümanı Müslümanla çarpıştırmıştı.
Bu Mushaf-ı Şerifi bir hâtıra olarak aldım.”
16.03.2013 Yenş Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.