Sonunda tufan geldi, bütün inkarcıları, dağlara çıkıp kurtulacaklarını sananları yutuverdi. Sadece Hz. Nuh ve ona inanıp gemiye binenler kurtuldu.
Kanada su koyuvermiş.
Kyoto Protokolü'ne attığı imzayı yok sayıyor.
Sebep.
Sebep haklı. Kanada diyor ki; atmosferi kirleten en fazla sera gazı salan, ozon deliğini açan iki dünya devi, ABD ile Çin bu protokole imza atmıyor, ben niçin atayım. Oysa biz dahi mahalle baskısına dayanamayıp imzayı atmış idik.
Avrupa'ya kar yağmamış. Bu yüzden Fransa'da her yıl düzenlenen Alp Disiplini Dünya Kayak Şampiyonası ertelenmiş. Uzmanlar son 147 yılın en sıcak ve kuru sonbaharının yaşandığını söylüyor. Almanya'da aynı dertten muzdarip.
Karaorman bölgesi'nde her yıl Aralıkta yapılan kayak ve snowboard yarışları yapılmayacakmış. Sıkıntı Finlandiya ve Norveç'te de aynı. Kar yok, yarışma yok. Avrupa'daki kayak otelleri sinek avlıyor.
Küresel ısınmanın en büyük etkisi Afrika'da görülecekmiş.
Mısır deniz seviyesinin yükselmesi altında. Sudan'da bir yandan kuraklık, öte yandan sel tehlikesi var. Somali ve Etiyopya zaten kuraktır, bu defa daha beter kuraklık yaşayacak. Uganda'da sıcaklık artmış, kahve üretimi azalmış. Rwenzori dağında 1906 da tesbit edilen 43 buzuldan geriye sadece 5 tane kalmış.
Nasa ile Okyanus Atmosfer Dairesi uzmanları Kuzey Kutbu'nda son beş yıl içinde normalin çok üzerinde bir erime yaşandığını açıklamışlar. Grönland'da son iki yılda 430 milyar metreküp buz erimiş.
İklim değişikliği sebebi ile kuşların göçü bile otuz gün gecikmiş.
Anlayacağınız nereye baksanız bir felaketin yaklaşmakta olduğu fark ediliyor. Buna mukabil gözünü kan bürümüş sermayenin, kapitalizmin ayakta tuttuğu (hatta dünyanın dört bir yanına yayarak genişlettiği) tüketim ekonomisi bütün hızıyla devam ediyor.
İnsanlar alışıp-uyuştukları konforu terk etmemek için robotlaşmış, üretim bantlarında ihtiyarlıyor. Çocuk da istemedikleri için genç nüfus azalmış. İşçi lazım. Gelenler göçmen, uyum zorluğu yaşanıyor, milliyetçilik-ırkçılık azmaya başladı.
Bütün bunların üzerine bir de küresel ekonomik kriz eklenince, zaten çoğu sinir hastası olan Avrupa kafayı yedi. Tabi bu lafın gelişi söylenmiş bir söz.
Almanya başta olmak üzere yeni bir AB yapılanması için planlar yapılıyor. Yoksa çökecekler. Kriz çökertmese, tabiat işlerini bitirecek.
Tanrı tanımaz bilim, petrole dayalı üretim, dünyayı ele geçirme hırsı, vur patlasın-çal oynasın, altta kalanın canı çıksın günleri geride kaldı.
Bu zihniyet hem tabiatı tüketti, hem insanı.
Peki çare: Çare şu: "sürdürülebilir kalkınma". Zehirden medet umuyorlar. Felaketin sebebi bu zaten. Kalkınma-ilerleme efsanesi.
Bir söz, bir iddia, bir görüş ne kadar fazla dile düşerse, ağızlara sakız olursa etkisini kaybeder. Postmodernizm onu da magazin olarak kullanır.
İklim değişikliği, küresel ısınma ne yazık ki bu yozlaşmaya kurban edildi.
Felaket yaklaşıyor diyoruz.
Sırıta sırıta "gelsin canım dağlara çıkar kurtuluruz" diyorlar.
21.12.2011 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.