Bilim sadece topla-tüfekle değil; biyolojik, kimyasal silahlarla saldırıyordu. Sanayi devrimi sonunda nur topu gibi bir bomba imal etti.
Atom.
İmanını kaybeden, hayata mâna veremeyen insan nükleer silahların üretimine devam etti. Sonuçta bir "dehşet dengesi" üzerinde yine huzursuz, yine umutsuz, yine korku içinde yaşamaya başladı. Kurulu düzen fabrika bandı gibi işliyor, bu işleyişin önüne hiçbir güç geçemiyordu.
Makinalar kan istiyordu, kan.
Kanı temin için toprak deliniyor, petrol ve gaz çıkarılıyor; nehirlerin önü kesilip barajlar yapılıyor, ormanlar katlediliyor, denizler kirleniyordu.
Kim çok biliyorsa o kazanıyordu.
Çok bilenler önce birer diktatör üretti. İnsanoğlu bu, putunu kendi yapar kendi yıkar. Diktatörler milyonla cana kıydı.
Sonuç hiç.
Kocaman bir hiç.
Güya soğuk savaş bitmiş, bilgi çağı açılmıştı. Bilgisayar bu elektronik çağın sembolü oldu. Otomobil ile televizyon ona eşlik etmeye başladı. Dünya artık küçük bir köy olmuş, her fert aynı hayat tarzını benimsemişti. Tüketim ekonomisi makinaya hız kazandırıyor, insanlar haz peşinde koşuyordu.
Doğrusu hayat çok sıkıcı olmuştu. Bu sıkıntıyı dağıtmak için "dijital çağ" açıldı. Cep telefonları ve internet devreye girdi. Oh ne güzel. Şiirini ve büyüsünü kaybeden dünyada "sanal âlem" oluşmuştu.
Hassan Sabbah'ın cenneti bu olmalı, her kişiye bir "dizüstü" verilmeliydi.
Yazar-fütürist Marc Prensky bu teknoloji ile büyüyen çocuklar için "yarı makine-yarı insan" diyor. Onlar teknoloji ile o kadar iç-içeler ki, cep telefonları olmayınca vücutlarından bir parça kopmuş gibi hissediyorlar. Doğrudur.
Zaten "makine" için insanın uzayan eli denilmiyor muydu?
Bu arkadaş iyi bir satıcı. Geçenlerde ülkemizi ziyaret etmiş ve bir konuşma yapmış. Modern teknoloji ile işlerin kötüye gittiğini söyleyen yetişkinlere nasihat ediyor. Hani benim gibiler "eski günler daha iyi idi. Arkadaşlarımızla yüz yüze konuşurduk" diyoruz ya; hemen cevabı yetiştiriyor: "Evet, birçok yetişkin bu argümanı romatize etmeye bayılıyor! Teknolojik aletler bu kadar işin içinde olmasaydı ne güzel birbirimizle konuşacaktık, diyenler var.
Hayır teknoloji olmasaydı babanla başka bir sebep yüzünde kavga edecektin. Eskiden daha iyiydi diye bir şey yok, sadece şimdiki zaman daha farklı."
Farkı fark ediyorsunuz değil mi? Adam soruya cevap vermiyor. "Hepimiz dijital çağa ayak uydurmak zorundayız, adaptasyon şart" diyor.
İşte kilisenin bir emri daha.
Cepten konuşulacak! Konuş!
İnternet tıpkı esrar gibi, eroin gibi uyuşturucu etkisi yapıyormuş. Kablosuz internet kansere sebep oluyormuş ne gam. (Bağımlılar için Bakırköy'de Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde bir poliklinik açılmış.) Gir internete başka bir dünya ile tanış. İşte "sıkıntı"nın ilacı. Hayal âleminde dolaş. Cambaza bak cambaza. Ha, bu arada internet üzerinden alış-veriş yapmayı unutma.
Bunca cinayet, savaş, kan, toplu ölüm getiren modern teknolojik medeniyetin bağlılarını sakinleştirmesi, tamamen teslim alması için böyle bir "uyuşturucu"ya ihtiyacı vardı.
Makinadan insan yapmak istiyorlardı ya; işte bu da oldu.
Topluca kına yakalım.
18.01.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.