• İstanbul 15 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 9 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 11 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 12 °C

Mustafa Kutlu'dan: Mekanın sırrı

Mustafa Kutlu'dan: Mekanın sırrı
Eşyayı ve mekanı kutsallaştırmasak dahi; şuna inanıyoruz ki, yerde ve gökte ne varsa Cenab-ı Hakk'ı tesbih etmektedir. Bu sebeple eşya ve mekan ile benim ilgim bayağı derindir.

Sabah namazına mescide gitmeliyim. Kahvaltıdan sonra evin erkeği meselâ çayır biçmeye gidiyorsa. Yanında bir eşek veya köpek varsa onlara katılmalıyım. Mümkünse çayıra kadar yaya yürümeliyim. Yola, yol kenarındaki otlara-çiçeklere, karşı tepelere bakmalıyım. Güneşin yükselişiyle tepelerin gölgeleri arasındaki münasebeti, şekli-rengi görmeliyim. Belki o sırada o tepelerden bir keklik sürüsü havalanır; kanat şakırtılarını duymalıyım. Yanımızdaki köpeğin kulak kabartarak o yana doğru şaşkınca koşmasını görüp tebessüm etmeliyim. Yoldaşıma:

- Sizin buralarda bayağı keklik var, demeli.

- Av yasağı işliyor beyim, keklik çoğaldı, cevabını almalıyım.

Kekliklerin havalandığı tepelere doğru bakarken nasıl bir av ateşi ile yandığını görmeli, sonra konuyu değiştirmeliyim.

- Bu yıl ot bereketli. Davarlar bayram edecek.

- Eh, çok iyi yağdı rahmet, toprak aldığını verir, cömerttir yani.

- Bıraksam otu-orağı; çekip şehre gitsem dediğin olmuyor mu?

- Bazen şehirden arkadaşlar geliyor. Onlara hevesleniyorum. Arabaları falan var. Ama dönüp tepelere, çayırlara, ağaçlara, bakınca hemen vazgeçiyorum. Biz burada büyüdük bey. Bu sudan, bu havadan ayrılmak zor. Yapamayız oralarda. Arkadaşlar evet parayı bulmuş, arabayı almış ama hep bir yanları eksik. Bunu anlıyorum.

Ben de yoldaşımı anlıyorum. Onu, evini, eyvandaki asma çardağını; gerçek ayranı, gerçek domates kokusunu falan. Hani Yahya Kemal diyor ya: "Vatandan ayrılışın ızdırabı zor" diye. Kemal'i böyle servi kavakların hışırtısını, deredeki suyun şırıltısını, aniden öten tarla kuşunun nağmesini duyunca anlıyorum. Anlıyorum ki mescidin sessizliğinde, o ahşap kokusunu içime çeke çeke bütün vakit namazlarını kılmalıyım. Her vakit ayrı bir ışık, ayrı bir esinti, el halılarının yün parıltısından şavkıyan ayrı bir renk cümbüşü.

Bu geçen asırdan kalan ahşap mescidin ahşap oyma tavanına, mihrap ve minberine, kalem işi süslemelerine bakarken, bu mescitten gelip geçmiş tüm İslam kardeşlerimin dualarını duyuyor gibiyim. İşte ben de onlardan biriyim. Cemaate karışıyorum. Ölü ile diri bir araya geliyor. Rahmet yağıyor üzerimize.

Dağılıyoruz.

Kimimiz dükkanımıza, kimimiz tezgah başına, kimimiz demirci körüğüne, kimimiz berber koltuğuna, kimimiz tarlaya, kimimiz bağa doğru gidiyoruz. Ve sonra ezanla yeniden toplanıyoruz. Ben o demircinin terli alnını sile sile kalfası ile beraber kızgın demiri örsün üzerinde "Ya Hak" diye dövmesine dalıyorum. Bir orak, bir tırpan, bir dara veya balta dövüyor. Döverken duası, zikri orağa, tırpana, baltaya geçiyor. Bu orağın, bu tırpanın biçtiği otta bereket olmaz mı?

Bereket ile faizin, cari açığın, kredilerin, kredi kartlarının, marketlerin, bütçe görüşmelerinin bir ilişkisi var mı?

Uzaklardan köye dönen sürünün çıngırak sesleri geliyor. Akşam ağır ağır iniyor karşıdaki mor dağların üzerine. Oturduğum eyvanda, tahta sedirin üzerindeki halıya, ot yastıklara, taraçadan sarkan asma yapraklarına bakıyorum.

Aşağıda evin büyük hanımı et kütüğünde satırla et dövüyor. Galiba yarın bu asmanın narin yapraklarından sarılmış bir dolma yiyeceğiz. Sofraya kaymağı üstünde bir yoğurt güveci gelecek. Güvecin güzelliğine bakın. Bunu yapan usta üşenmeyip ağzının kenarına sembolik-stilize edilmiş kuş desenleri kondurmuş. Altı üstü bir toprak güveç ama usta ona kalbinden kopardığı bir parçayı katmış.

Az sonra tepelerin ardından bir bakır sini gibi dolunay doğacak. Cümlemiz ay ışığı altında yıkanacağız. İshak kuşu ötmeye başlayacak. Bana bir yün yatak serecekler. Kar gibi patiska yastık örtüsü kenarlarında kanaviçe işlenmiş o masal kuşlarını yine göreceğim.

Bu kasabada kaldığım süre içinde çay bardaklarında, kaldırım taşlarında, kadınların hep bir örnek örtündükleri bembeyaz ama üzeri serpme çiçekli örtülerinde, civarda yanmış bir tandırdan taşan buğday ekmeğinin buğusu ve kokusunda neler bulacağım?

Eşyadan, mekandan, tabiattan bize; bizden onlara doğru gidip gelen bir sevda. En dibinde tüm yaratılmışların hep bir ağızdan zikrullah ile tekrar edip durdukları şükrü, affı, merhameti.

Çevreciler çevreye böyle bakmalı.

21.03.2012 Yeni Şafak
Bu haber toplam 610 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim