Bu kitapların temelinde "eski günler" e olan özlem vardır. Söylemek istediğim budur. Yasemin Dutoğlu da "önsöz" de şöyle diyor: "...Genç olan yaşlı olanla yer değiştirmek zorundadır. Böylelikle değişir şehirlerimiz. Renkten renge biçimden biçime girerler zaman içinde. Elbette her şehrin asırlar geçse de değişmeyecek mühür gibi yanları da vardır, veya en azından olmalıdır."
Şehirlerimiz değişti. Asırların birikimi, estetiği, güzelliği yok oldu. Yerine "bir örnek-tek tip" şehirler inşa edildi. Bulvarlar, apartmanlar, uyduruk parklar, uyuz havuzlar tüketim toplumunun mağazaları, arabalar ve AVM'ler. Tokat da bundan nasibini aldı. Bu "Eski şehirler" i yeni nesillere anlatamazsınız. Anadolu son elli yılda tarihinin en büyük kırılmasını yaşadı. Eskiyi kısmen de olsa muhafaza edebilirdi. (Avrupa'da var) , ama etmedi.
Yazar bundan diyelim elli-altmış yıl öncesinin Tokat'ını, mahallelerini, evlerini, bağlarını, Ramazanlarını, hamamlarını, eğlence hayatını, meşhur simalarını ve pek çok yönünü dile getiriyor.
İlaveten bir küçük "Tokat sözlüğü" var. Lakaplar, kışlık yiyecek hazırlıkları, yemekler falan.
Kitabı okuyan bir Erzincan'lı, bir Diyarbakır'lı bir Konya'lı, bir Kütahya'lı, tarihi eski olan her şehrin yaşı altmışı geçmiş her sakini sanki kendi şehrinden bahsediliyormuş gibi bir hasret ve bir kederle içlenecektir.
Ben sadece "Bağlar" dan bahsedeyim. Tarım toplumunun Anadolu şehirleri tabiattan ve topraktan kopmamış idi. Bu yüzden kainatın kitabını okumakta zorlanmıyor; sakin, fakir ama onurlu, mistik bir derinlikte, İslam ahlakı ile donanmış, onun emriyle inşa edilmiş mekanlarda yaşıyordu.
Eski şehirlerimizin kıyıcığında mutlaka "Bağlar" diye semtler vardır. Bunlar zamanla yok oldu. (Sadece bütün görkemi ile belki Kayseri'de yaşıyor). Dutoğlu'nun ifadesi ile "Has güller tomurcuklanıp Mayıs yedisi çıkınca bağa göçme hazırlıkları hızlanırdı." Yazar sonra bağları tasvir ediyor ve bağ hayatından bahsediyor.
İşte bu bağ hayatı esnafı, memuru, zanaatkârı toprakla buluşturur. İhtiyaca göre üretim yapıldığı yıllar olduğu için her aile kışlık yiyeceklerinin bir kısmını bağlardan edinir. Reçel, marmelat; erişteler, bulgurlar, salamura yapraklar (ki Tokat yaprağı çok meşhurdur) peynirler, tereyağları, turşular, velhasıl bir kış yetecek kadar yiyecek hazırlanır. Bazı dayanıklı meyve cinsleri elma, armut, üzüm, kavun vb. soğuk damlarda, kar kuyularında saklanarak bahara kadar kalabilir.
Çocuklar bu çiçek, meyve, sebze cennetinde; tavuklar, horozlar, ördekler, deredeki balıklar, sincaplar, tavşanlar, her tür kuş ve böcek arasında koşar, oynar, büyür.
Temiz hava, temiz su, temiz gıda aldıklarından şehirlilerin balkon çocukları gibi çabuk hastalanmazlar.
Dedelerin masalları, çocuk oyunları, yatıya gelen misafirler bağları şenlendirir. Bağları kaybettikten sonra, deniz kıyılarını, zeytinlikleri yağmalayarak yazlık kooperatiflere taşındık. Ama bir daha o güzelim günleri yakalayamadık.
Tokat'ı veya başka bir şehri anlatan kitabı okuyan genç, yıkımdan arta kalan parçalara gözün gibi bak. Onları okuduklarınla birleştir, nasıl bir maziden geldiğini hayal et. Bu mümkün mü acaba?
Mümkün değil.
İnternetin sanal dünyası buna izin vermez.
Güzel günler geride kaldı. Hatırası bizim gibi yaşlılarda yaşıyor. "Bu hep böyle olmuştur" demeyin. Bir hayat tarzından, bir dünya algısından başkasına geçtik. Bu ilk defa oldu.
11.04.2012 Yeni Şafak






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.