• İstanbul 19 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 18 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 24 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 18 °C

Mustafa Miyasoğlu'ndan: Necip Fazıl’ı Doğrudan Anlamak

Mustafa Miyasoğlu'ndan: Necip Fazıl’ı Doğrudan Anlamak
1940 yılının öncesinde ve sonrasında Necip Fazıl’ın kültür ve sanat hayatımızda, sanatı ve düşüncesiyle herkesçe ilgi çekici bir konumu vardı.

 

TANZİMATI VE NAMIK KEMAL’İ DEĞERLENDİRMEK

Tanzimat’ın 100. yıldönümü vesilesiyle Namık Kemal’e dair Ankara ve İstanbul Üniversitesi hocalarına müştereken birer kitap hazırlatılırken, Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı benzer hacimdeki bir kitabın yazarı Necip Fazıl’dı. Üçü de 1940 yılında yayınlanan bu kitapların verdiği izlenim, Necip Fazıl’ın o dönemde bir üniversite hocalar grubunun ortaklaşa yapabilecekleri işi tek başına yapabilir önemde görülmesi...

TDK adına bazı notlar ilâvesiyle yayınlanan Necip Fazıl imzalı Namık Kemal adlı kitap, Tanzimat döneminin bu öncü şairini ilk kez farklı bir değerlendirme çabasını ortaya koymaktadır. Bir bakıma, Tanzimat’ın ilânının yüzüncü yıldönümünde, onu en iyi anlayarak öncülerini sorgular nitelikte değerlendirmeleriyle, Namık Kemal’den sonra A. Hâmid’in olmak isteyip de olamadığı şahsiyet olarak görülmüştür Necip Fazıl... Şahsiyeti, eserleri ve tesiriyle de bu intibaı verir. Şiiri, tiyatrosu ve düşüncesi de yeni.

Böylesine önemli ve etkili bir şahsiyet daha sonra öylesine parçalanmış bir kültür atmosferiyle karşı karşıya kalıyor ki, sokaktaki insandan başbakana kadar büyük taraftarlıklardan büyük tepkilere kadar tek başına göğüslemek zorunda bırakılıyor. Bunun en önemli sebebi Büyük Doğu dergisiyle ortaya koyduğu tavırdır:

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam kollarımı makas gibi açarak!..”

Bu mısralarda ortaya koyduğu tavrın gerisinde İslâm düşüncesi vardır ve bu düşünceyle çevresinde olup bitenleri sorgulamaya girişir. Büyük Doğu’nun ilk sayısında bu şuurla hazırlanan “Nefs Muhasebesi” başlıklı anketin birinci sorusu, “Allah’a inanıyor musunuz?” şeklindedir. Bilim, sanat ve siyaset alanında tanınmış kişilere yöneltilen sorulara verilen cevaplar, birçok tanınmış şahsiyetin ne kadar şuursuz bir hayat tarzı yaşadıklarını ortaya koyar. Yine o dönemlerde yazdığı şu noktalama da onun kendisine ne tür bir görev verdiğini anlatması bakımından ilgi çekicidir:

“Ben şairim, gaibi kurcalayan çilingir,

Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir!”

Sade şairliği bir “cüce” işi gören ve gözünün “büyük sanatkârlık”ta olduğunu söyleyen Necip Fazıl, gerçekten bir büyük sanatkâra yaraşan tavırları ve görüşleri ortaya koymaya başlar. Yüzyıllık gidişe “dur” demeye ve yapılan yanlışları tek başına kalsa da göstermeye sonuna kadar kararlı olan bir tavrı kırk yıl sürdürür.

 

İNANCINA BAĞLI AKSİYONLAR

İnancına bağlı fikirler geliştirmesi, eserler ortaya koyması ve bu eserlerin anlaşılması için gereken atmosfer için mücadele vermesi, kendi ifadesi ile “aksiyona girmesi” onu hem büyük bir sanatkâr, hem de kahraman konumuna yükseltmiştir. Çünkü mücadelesi yalnız fikir ve sanat alanında kalmamış, yazdığı yazılar ve yayınladığı dergilerle, hükümetleri ve devlet mekanizmalarını hedef almıştır. Bu konuda da çoğu zaman yalnız kalmıştır, ama yılmamıştır.

Necip Fazıl’ın ölümüne kadar pek çok sanat ve kültür adamı tarafından olduğu kadar, üniversite çevrelerinden de destek görememesinin sebebi, resmî ideoloji ve taraftarlarına karşı yürüttüğü mücadelenin kararlılığıdır. O yüzden resmî destekli basın tarafından sürekli komplolara maruz bırakılmış, iftiralara uğramış, dünya çapındaki eserleri görmezden gelinmiş, eserleri okul kitaplarıyla antolojilerde anılmaz olmuştur.

Onu yalnızca Kaldırımlar şairi olarak anmak; daha sonra yazdıklarını görmezlikten gelmek ve inancı uğruna yaptıklarını feda etmek, batıcılığı benimsemiş solcu veya Kemalist aydınların ortak tavrı olmuştur. Hâlbuki asıl densizlik budur; Necip Fazıl’ın 1940 sonrası ortaya koyduğu fikir ve eserleri küçümsemektir. Çünkü bu eserlerde savunduğu görüş ve tespitler, bugün yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada haklılık kazanmıştır. Batıcı ve solcu düşüncelerden kopan bütün aydınlar, bugün Necip Fazıl’ın kırk yıl önce söylemek için hapse atılmayı göze aldığı şeyleri tartışıyorlar. Dünyadaki ve Türkiye’deki değişim, hep Necip Fazıl’ı haklı çıkardı. Kemal Tahir, Attila İlhan ve Cemil Meriç’ten bu yana batıcı-sol çevrelerde görülen bütün yerli, millî ve geleneksel değerlere yönelme çabalarında Necip Fazıl’ın etkisi her zaman belirgindir.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin, “On Yıl Sonra Necip Fazıl” adıyla ve bir hafta süreyle düzenlediği 1993 yılı toplantısı güzeldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile Yazarlar Birliği’nin ortak yayını olarak yayınlanması, pek çok yayıncı tarafından Necip Fazıl Kısakürek adlı kitapların yayınlanması, Kültür Bakanlığı’ndan sonra Türkiye’deki bütün kültür, sanat ve bilim çevrelerinin bu büyük ve dünya çapındaki şahsiyeti yeniden anlamaya ve değerlendirmeye çalıştığının bir göstergesi sayılmalıdır.

 

NECİP FAZIL İÇİN YAYINLAR

Necip Fazıl’ın ölümünden hemen sonra, beş edebiyat dergisinin özel sayısı ve on tanıtma, derleme kitabıyla değerlendirilmeye, anlaşılmaya çalışılması nihayet sonuç vermeye başlamış, Arapça ve İngilizceye çevrilen eserlerinin yanında, Türkiye’deki pek çok çevre onu yeni baştan okumaya ve değeri üzerinde düşünmeye başlamıştır.

Bu çaba, onun tek parti iktidarına muhalefetini, dünyanın değişen dengelerine karşı Türkiye’nin konumunu belirleme gayretini, kimlik krizine karşı tarihî ve dinî değerlerimizi ihya çabasını, yakın tarih değerlendirmelerini, estetik ve ideolojik tutarlılığını anlama ve anlatma seviyesine gelir.

Yeni nesil de Necip Fazıl’ın mesajını anlayabilecek duyarlığı kazanabilirse, bu, Türk kültür hayatının büyük kazancı olur. Çünkü onun mesajında, Âkif, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi dinî, tarihî ve estetik değerlerin savunucularının çok daha temelli bir bileşime ulaştığını ve onun kişiliğinde, yalnız yirminci yüzyıl sanat ve kültür değerlerimiz değil, ondokuzuncu yüzyıl aydınlarının batıdan alınan değerlerle ona karşı çıkma çabası ile divan, halk ve tekke edebiyatlarının tüm güzelliklerinin buluştuğunu görüyoruz.

Dehâlar böyledir; Homeros, Shakespeare, Hugo, Goethe ve Dostoyevski kendi milletlerinin değerlerini, aktüel ve politik, tarihî ve dinî bütün meselelerini kendilerine dert edinmişler ve bunlara eserlerinde yer vermişlerdir. Onları anlamak, milletlerini anlamakla eşdeğerdedir. Bu anlamda Necip Fazıl, yeniden keşfedilir ve bütün Türkiye ve çevresinde yaşayan insanlar için ortaya koyduğu görüşler tartışılmaya başlanırsa, kültür hayatımız için yeni bir toparlanma ve kısır çekişmelerden kurtulma imkânı verir.

 

ÜSTAD DÜNYA DİLLERİNDE

Necip Fazıl bütün dünya dillerine tercüme edilecek çaptadır.

Dr. Muhammed Harb’in 1980’den sonra Üstad’ı Arapçaya çevirme çabasında, estetik başarısına da dikkati çekme gayreti vardı. Necip Fazıl’ın şiir ve hikâyelerini İngilizceye ve Urducaya çevirerek onu tanıtma gayretine giren M. Akhtar Shaikh, piyeslerini de İngilizceye çevirdi. Necip Fazıl’ı, Shakespeare gibi dünya çapında değerlendirip yeterince tanıtmadığımızı anlayamadığını söyler. Ona göre Türkiye, Necip Fazıl’la kendisini çok daha iyi tanıtabilir. Tıpkı İngiltere gibi...

Bütün bunlar belki parçalanmış ve birbirine kapalı kamplar halinde kısır çekişmeleri sürdüren kültür çevrelerini uyandırır umudundayım. Çünkü tarihî, dinî ve edebî değerler, siz onlara bakmayı ve onları değerlendirmeyi bildiğiniz sürece size faydalı olur ve hayatınıza girer.

Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Burhan Toprak ve Necip Fazıl tarafından keşfedilen ve Fuat Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı kitabıyla aydınlara tanıtılan Yunus Emre, neden sonra Unesco tarafından dünya çapında anılacak kadar alâka görmüştür. Mevlâna, bizde ve dünyada sahip çıkıldıktan sonra Unesco’nun programına dâhil edilmiştir. Ahmet Yesevi de yakın dönemde Türk dünyası ile Kültür Bakanlığı’nın alâkaları sonucu yeniden okunmaya başlanmış, bütün Türk toplumlarının atası kabul edilmiştir.

Böylesi alâkalar ve bu tür yayınlarla, Necip Fazıl’ın dünya çapındaki mesajı ile eserleri yeniden değerlendirilip anlaşılabilir...

 

26.05.2013 Milli Gazete

Bu haber toplam 557 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim