• İstanbul 17 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 12 °C
  • Sakarya 16 °C
  • Şanlıurfa 18 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 17 °C
  • Bolu 12 °C
  • Bursa 15 °C

Mustafa Miyasoğlu'ndan: Türküler ve şarkılar bizi söyler

Mustafa Miyasoğlu'ndan: Türküler ve şarkılar bizi söyler
Milli kültürümüzün en vazgeçilmez unsurlarından biri, türkülere ve şarkılara dönüşen şiirlerimizdir.
DEVLET KATINDA MUSİKİMİZ
Tarihimizin II. Mahmut döneminde Muzıka-ı Hümayun iki koro halinde kurulmuştu. Bu kurumların tarihini iyi bilmeyenler, ilericilik adına Türk musikisini yok sayabiliyorlar. Bunları bilen, aslında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e nakledilen kurumların nasıl değiştiğini de bilir.
Donizetti Paşa’nın yönetimindeki Batı Musikisi ile Dede Efendi’nin yönetimindeki Türk Musikisi icra eden korolar 1938’e kadar yaşadı. Cumhuriyet’in ilanıyla bu iki kurumun sadece isimleri değiştirilerek Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası ile Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti adıyla faaliyetlerini sür-dürdüler. Doğu ve Batı kültürleri böyle temsil edildi.
İki koro da Atatürk’ün önünde konser verdiği gibi yurt gezilerine de bazen katıldılar. Atatürk’ün ölümüyle birlikte bunlardan biri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adıyla yoluna devam ederken, ikincisi İsmet Paşa’nın emriyle ortadan kaldırıldı, milli musikimiz kendi kaderine terk edildi; 1975 yılında kurulan Türk Musikisi Konservatuarı’na kadar yetim kaldı.
12 Ekim 2012’de Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun adı Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu olarak değiştirilmiş oldu. Pek çok kurum ve korodan seçmeler yaparak, sanki bir “milli takım” kurup nasıl gelişeceğini seyretmek yerine daha önce var olan, kadrosu ve konserleriyle herkese güven veren bir kurumun isim değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı’nın himayesine verilmesi, 75 yıldır hakkı yenilen bir koronun yeniden hayat bulmasına yol açtı.
Böylece faaliyete başlayan Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün destek ve himâyesiyle konserlerinin ilkini Çankaya Köşkü’nde verdi. Bu konserin öncesinde Cumhurbaşkanı, destek ve himâyesinin devam edeceğini de söyledi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün böyle bir gelişmeye destek vereceği tahmin ediliyordu, ama bu konuya ne kadar önem verdiğini koroyu takdiminde musiki ve özellikle de bizim musikimizin kültürümüzdeki yeri hakkındaki konuşmasıyla daha iyi anlaşıldı. O, bunu evrensel bir gerçek olarak ifade ederken büyük şairimizin meşhur mısraı ile görüşlerini özetledi:
“Bâki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş!”
O günlerde Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay da musikimizin bizim için ifade ettiği anlamı, Yahya Kemal’in “Çok kimse anlayamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” mısralarıyla anlatarak, aynı gerçeğe farklı vurgu yaptı.
Klasik Türk Musikisinin talimi için gerçekten büyük emek verilerek ve meşk yapılarak yeni nesillere öğretilmesi mümkündür. Gerek Hüseyin Saadettin Arel’in nazariyat kitapları, gerekse Yılmaz Öztuna’nın musikimizle ilgili ansiklopedisi yanında pek çok beste derlemeleri yayınlandı. Fakat bunlar kadar Mehmet Güntekin’in salonlarla televizyonlarda yaptığı öğretici yayınlar da yetersiz. Çünkü hâlâ orta öğretimde Türk musikisi değil, Batı Müziği öğretiliyor.
Klasik Batı Müziği yanında Klasik Türk Müziği ile Türk Halk Müziği’ni de fevkalâde icra edebilen besteci Fırat Kızıltuğ’un öğretici yayınları da önemli. Dildeste adlı kitabında meşhur şarkıların hikâyesini anlattığı musikimize nasıl yöneldiğini Bandodan Klasik Müziğe adlı kitabında hatıralarıyla ortaya koyar. Şarkılarımızı hikâyeleri ile birlikte tahlil ve icra edişi de güzel. Böyle şahsiyetleri yetiştiren kültür birikiminin okulları ve kütüphaneleri de olmalı.
HAYATIMIZIN SÖZCÜLERİ
Tarih boyunca sevinçlerimizde, acılarımızda, fetihlerimizde, şölenlerimizde ve felâketlerimizde hep onlarla kendimizi ifade etmişizdir. Hem büyük şehirlerimizde, hem de Anadolu ve Rumeli’nin kasabalarında bu türküler söylenir, şarkılar meşk edilirdi. O yüzden Yahya Kemal “Şarkılarımız romanlarımızdı” derken, onun bakış açısıyla Anadolu şehirlerini ve kültürlerini değerlendiren A. H. Tanpınar “Anadolu’nun romanları türküleridir” demiştir.
Bütün bunlara rağmen, türkülerimizle şarkılarımız üzerine çok az kitap yazılıp yayınlanır maalesef. Şifâhi kültürümüzün en köklü ve en yaygın ürünleri olan musiki ve halk edebiyatı verimleri yalnız Türkler arasında değil, birlikte yaşadığımız Hıristiyan ve Yahudiler de bu nağmelerden etkilenmişlerdir. İspanya’dan 500 yıl önce Osmanlı topraklarına göç eden Safarat Yahudilerinin müziği gibi Ermeni ve Rum müzisyenleriyle bestecilerinin de Türk musikisi ile ilgileri akıl almaz boyutlardadır. Bunların gelişmesine ve icrasına yardımcı olduğu türkülerle şarkılarımız, onların çocuklarında da yaşıyor. Komşularımızla uluslar arası sınırları kaldıracak kadar güçlü bir iletişim aracına sahibiz; bugün Osmanlı tebaası olarak bir geçmişe sahip olan komşularımız bu musikiyi dinliyor. Üstelik bunun hiçbir desteğe de ihtiyacı yoktur.
Divan edebiyatının en çok sevilen gazel ve beyitlerinden yapılan bestelerle birlikte folklorumuzun en önemli ürünleri olan türkülerimiz, aslında bizim vazgeçilmez özelliklerimizle hayatımızın sözcüleri olmuştur. Dilimizin güzelliğini dilden dile dolaşan, meşk ederek yaygınlaşan şarklarla ve türkülerle birlikte düşünmemizde fayda var. Musikimiz böylesine güçlü olmasa, şarkı ve türkü olarak Divan ve Halk edebiyatlarından, folklor birikiminden çok güzel seçmeleri besteler halinde dilden dile dolaştırmasaydı, gelişmiş İstanbul Türkçesi oluşamazdı.
Ruşen Eşref’in Diyorlar ki adlı kitabına o günkü dil ve edebiyatla ilgili görüşlerini açıklayan Ali Kemal, Divan nesrinin “Arab’ın ve Acem’in kurbanı” olduğunu söyler ve şiirimizin “Türklük havasını daha çok taşıdığı”nı ifade ederek, “bu dil o şiirlerden çıkmıştır” der.
Mehmet Özbek’le Fırat Kızıltuğ gibi icracı olduğu kadar müziğimizle ilgili yazı ve kitaplarıyla da bir müzikolog olduğunu ortaya koyan Bayram Bilge Tokel’in rivayetine göre, Shakespeare’in sanırım musikimizin gücünü çok güzel anlatan şöyle bir sözü var:
“Bir milletin türkülerini yapanlar, kanunların yapanlardan daha güçlüdürler.”
Demek ki, hayatımızın hakiki sözcüleri gezginci ozanlarla şehirli bestecilerimizdir.
Bayram Bilge dostumuz, Bağımıza Gazel Düştü adlı kitabında topladığı müzikle ilgili yazılarında, türkülerimize tarihi ve kültürel bir perspektiften yaklaşarak farklı konular ele alır.
Türkülerimiz folklorun bir bölümü sayılmasından ötürü, müzikologların eserlerinden oluşan çok zengin bir kütüphaneye sahip değiliz maalesef. Halkın kültürel zenginliğini yansıtan türkülerimizi halk edebiyatından ayrı inceleyen veya araştırma konusu yapan çok sayıda yazarımız olmadığı için, Mehmet Özbek bunların istisnası olarak önemli bir şahsiyettir.
İcracı olduğu kadar müzikolog kimliğiyle de tanınan Mehmet Özbek’in Folklor ve Türkülerimiz adlı defalarca basılan ve kaynak kitap niteliği taşıyan eserinin ardından, Türkülerin Dili adlı çok kapsamlı ansiklopedik çalışmasını yayınlaması çok önemli bir hizmet oldu. Has bir sanatçı olduğu kadar titiz bir araştırmacı ve derlemeci olan Mehmet Özbek’in bu ansiklopedik sözlüğü gerçekten çok büyük bir emek mahsulüdür. Arka kapaktaki şu cümle önemli:
“Türkülerimizdeki sırları çözebilmek, o sıcak anlatımların tadına varabilmek, Türk dilinin anlatım gücündeki kudret ve zenginlikle ezginin oluşturduğu âhengi birlikte hissetmek, türkülerimizi derinlemesine anlamak ve kavramak için şarttır.”
Bu sırrı anlayan şairimiz, “Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım” diyor. Bunu anlamayan aydınlarımız kadar politikacılarımızla yöneticilerimiz de var maalesef. Onların varlığı aslında klasiklerinden habersiz aydınların yabancılığını da ifade eder.
Türkülerimizle şarkılarımızın bizi söylediğini yeterince anlayıp ona kulak verebilirsek, gerçekten tarih şuurunu da idrak etmiş oluruz. Belki bizi biz yapan kültürel değerlerin başında bu güzel sesler geliyor. Evet, büyük şairimiz çok haklı: “Bâki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş”…
18.02.2013 Milli Gazete
Bu haber toplam 730 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim