Darbe dönemleri birbirlerine benziyor. Yöntemleri aynı. Baskı ve sindirme. Türkiye’de takrir-i sükun dönemi bir biçimde Sisi darbesiyle birlikte Mısır’da yaşıyor. Diğer alanlarda da bire bir benzerlik var. Sözgelimi, Türkiye’de Cumhuriyet idaresi kurulduğunda bir kara liste furyası başlatılıyor. İkinci Abdülhamit döneminde soluğu yurt ışında alan Genç Osmanlılardan veya aydınlardan biraz daha farklı olarak bu defa devlet hoşlanmadıklarını ve devr-i sabık saydıklarını sürgüne gönderiyor ve gitmeye zorluyor. Devr-i sabıklar bir şekilde tasfiyeye uğruyor. Buna başta İslamcılar olmak üzere etkili İttihatçılar da dahildir.
Cumhuriyet tarihinde bu listelerden ilki ‘150’likler’ olarak biliniyor. Bunlardan bir kısmı siyasetçi olsa da aralarında siyasetçiden çok ilim adamı olanlar da var. Belki Mehmet Akif Ersoy veya Muhammed Zahid Kevseri gibi listede olmadığı halde listedeymiş gibi muamele gören ve soluğu sürgünde alanlar da çok. Sonrasında darbeler sürecinin ve çığırının ‘sünnetleri/teamülleri’ oluşmaya başlıyor. Bunlardan birisi de kara liste hazırlamak.
150’likler arasında olan Şeyhülislam Mustafa Sabri ve listede olmayan yardımcısı Muhammed Zahid el Kevseri, Mısır’a gittiklerinde Mısır adeta adam görüyor ve oradan dünyaya nam salıyorlar. Arapların deyimiyle ‘ rubbe darretin nafia/ bazı kötü şeyler faydalıdır’ fehvasıyla ilimleri İstanbul’da değil, Kahire’de parlıyor.
Yazının devamı: http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=19350































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.