• İstanbul 17 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 23 °C
  • Konya 21 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 29 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 24 °C
  • Bolu 19 °C
  • Bursa 20 °C

Mustafa Özcan'dan: Selefilik üzerine

Mustafa Özcan'dan: Selefilik üzerine
İSAV (İslami İlimler Araştırma Vakfı) Şiilik Sempozyumu’ndan yıllar sonra yeni bir ilmi toplantıya imza attı. Toplantının zamanlaması da konusu da dört dörtlüktü.

Elbette Gazali gibi tenkitli bir biçimde felsefeyi okursanız buradan bir zarar doğmaz. Lakin filozofları ulaşılmaz rehberler olarak öğretirseniz talebenin şahsiyetini ezer ve kimyasını bozarsınız. Ali Fuad Başgil, kurulma aşamasındaki ilahiyat fakültelerinden bol bol İslam münekkidi mezun olacağını söylemiştir. İlk yıllarda böyle olmamıştır. Mahrumiyetin kalkması ile iştiyak ve özlem mahsulü  güzel insanlar yetişmiştir. Lakin zamanla bu kurumlar varlık nedenine yabancılaşmış ve asıl gayesiyle çatışır hale gelmiştir. Kurucu mühendisliğin tesiri altına girmiştir. Hüseyin Zerrinkub’un Medrese’den Kaçıs kitabıyla anlattığı Gazali biyografisi bugünkü ilahiyatlara yansıtılabilir. İlimler, iç huzuru ve tatmin hissi veren Allah rızası için mi öğretiliyor yoksa ahir zaman ahbarında ve hadislerinde belirtildiği gibi dünyevi saiklerle mi öğrenilmektedir?   Ahiret ilimleri dünyaya mı alet ediliyor? Bu, belki insanı dünyevi mertebelere ulaştırabilir. Ama asla tatmin hissi vermez ve iç huzuru temin etmez. İlahiyatlarda eğitim iltizam ve bağlılık düzeyinde olmayıp teknik düzeyde kalmaktadır. Dolayısıyla sorun ilimlerde değil, muhtevasındadır. Abdurrahman Bedevi’nin ifadesiyle Batı’da oryantalizm kalmamıştır. Mustafa A’zami’nin tamamlamasıyla da oryantalizm Şark’a ve İslam ülkelerine intikal etmiştir. Batılılaşmanın bir parçası da ilahiyatlarda yaşamaktadır. 

*

Arkadaşımız Osman Atalay Bey de konuyla ilgili yazısında meselenin bu yönüne parmak basmış ve şunları yazmıştır: “Katılımcıların çoğunluğu, Selefiliği tarihsel ve günümüzdeki algı düzleminde ele alırken, bazıları ise Selefiliği, oryantalist bakış açısı ve algısı ile değerlendirmelerde bulundu.” 

Selefiliğin ortak bir tanımına ulaşmak mümkün değil. Daha ziyade altın çağ özlemini ifade eder. Sahabeler, tabiin ve tebe-i tabiin asırlarındaki hayriyet veya hayırlılık umum değil mutlaktır. Hayırlılık, çağın, Hazreti Peygamberin çağına yakınlığı ve o çağda yaşayan büyük insanlarla alakalıdır. Yoksa Yezid  veya Haccac-ı Zalim bu asırda yaşadığı için hayırla yad edilecek değildirler. Biraz da hayırlılık İslam’a bağlılık ve ağır imtihan şartlarıyla da alakalıdır.  Hayriyet ve meziyet çağın havası ve Asr-ı Saadet’e yakınlığı iledir. Haccac-ı Zalim ile Ömer Bin Abdulaziz aynı dönemde valilik yapmışlardır. İkisini birden Asr-ı Saadet kahramanı saymak veya selef saymak mümkün müdür? Sahabeler ve selef arasında hem siyasi hem de fıkhi ihtilaflar olmuştur. Dolayısıyla selefin ortak bir tarzından bahsedilirse de bu noktada yoğunlaşmak bir zorlamadır.

*

Üç asrın ortak algısı üzerinden Selefilik adıyla bir meslek ve mezhep üretmek meseleyi fazlasıyla zorlamak olur. Dolayısıyla Selef anlayışı Ali Muhyiddin Karadaği’nin de ifade ettiği gibi çeşitliliğe açık ve dayalıdır. Dört mezhebi ve imamlarını da kapsamaktadır. Zemmedilen çeşitlilik ihtilafı değil, tefrika ihtilafıdır. Fıkhi zemindeki çeşitlilik de böyledir. Selefilik tanımı üzerine çeşitlemeler yapıldı. Fethülislam’ın kurucu ailesi; Ferfur ailesinden Şihabeddin Ferfur adını anmadan Selefiliği Muhammed Said Ramazan Buti’nin tarifi üzerinden tanımladı. Selef mübarek bir zaman dilimi olup bir mezhep değildir. Tam aksine birçok fıkhi mezhebin doğuşuna zemin teşkil etmiş mübarek bir zaman dilimidir. Ahmet Bin Hanbel dört mezhep arasında yeniliğe karşı en muhafazakâr anlayışı temsil etmiştir. Genel kanaate göre Selefilik anlayışını ilk yapılandıran onun izinden giden ve çığırını teorize eden İbni Teymiye ve talebesi İbnü’l Kayyım’dır. İbni Teymiye’nin sorunlarından birisi oturumlarda dile getirildiği gibi tamim ve tecritte aşırıya kaçması veya gitmesidir. Sözgelimi Cehmiyye’yi mezhebi bir marka olarak bütün hasımlarına mal etmiş ve tanımını aşırı genişletmiş ve genelleştirmiştir. Ona göre, Cehmiyye adeta bir mezhep değil harekettir ve bütün muhalif anlayışlara şamil ve egemen olabilir. Neredeyse tevile başvuran herkese Cehmi damgası vurmuştur. Şiilerde de bunun farklı bir yansımasını bulmak mümkündür. Onlar da hasımlarına karşı Nasibi (Ehl-i Beyt düşmanı) silahını ve ithamını ölçüsüz ve aşırı bir biçimde kullanmışlardır. Muhabbette de nefrette de ölçü kaçmıştır. Bu da ümmet arasında kapanmayan yaralara yol açmıştır.

 

15.11.2013 Milli Gazete

Bu haber toplam 529 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim