• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Mustafa Özçelik: Mehmet Akif’i Buhara’da Anmak

Mustafa Özçelik: Mehmet Akif’i Buhara’da Anmak

“O Buhârâ! O mübârek, o muazzam toprak!
M. Âkif Ersoy 

İstiklâl şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy, uzun yıllar nisyâna terk edilse bile özellikle son elli yılda yeniden hatırlanmaya, hakkında çeşitli faaliyetler yapılmaya başlandı. Bu son derece sevindirici bir durumdur. Zîrâ Âkif, bizim yakın dönem hâfızamızdır. Onsuz son 150-200 yılımızı anlamak mümkün değildir. O yaşadığı sürede şiirleri, fikirleri ve mücâdelesiyle hepimiz için örnek ve önder bir şahsiyet oldu. Bu misyonunu bugün de sürdürüyor. Böyle olduğu için de her vesîle ile anılması, gündemimizde olması önem taşımaktadır. Diğer yandan onun dile getirdiği problemler bugün de devâm ediyor. Aynı şekilde onun bu problemle ilişkin söyledikleri geçerliliğini koruyor. 

Mehmet Âkif, daha çok doğduğu topraklarda yâni Türkiye’de anılmaktadır. Bu tabii bir durumdur. Fakat onun coğrafyasını Türkiye ile sınırlayamayız. Bütün bir Türkistan, Balkanlar, kısacası İslâm milletlerinin yaşadığı her yer onun ilgi alanı içinde olmuştur. Safahat baştan sona işte bu coğrafyanın son asırda yaşadıklarının hikâyesini anlatır. Tabii sâdece olay aktarmaz, az önce de söylenildiği gibi problemler ve çözüm yolları üzerinde de durur. Bu yüzden bu eser, Âkif’in bugüne ve geleceğe de ışık tutan fikriyâtını da anlatır. İşte bu fikirlerin konuşulması, anlaşılması, bugünkü problemlerimiz karşısında bize çözüm mânâsında bir imkân verecektir. Bu da Âkif’e dâir ilmî, kültürel çalışmaların, anma programlarının hem Türkiye’de hem de Türk-İslâm coğrafyasında sürekli olarak yapılmasını gerekli kılmaktadır.

Mehmet Âkif ve Buhara

2023 yılının Kasım ayının son haftasında bu tür bir anma programı Buhara’da yapıldı. Bu konu için Buhara’nın seçilmesi çok anlamlı olmuştur. Zîrâ Mehmet Âkif’in annesi Emine Şerife Hanım, Buhara’dan Anadolu’ya göç etmiş bir âilenin kızıdır. Bir bilgiye henüz sâhip olmasak da Buhara’da bu âileden fertlerin bulunması muhtemeldir. Nasıl babasının Kosova’da bulunan yakınlarına dâir daha teferruatlı bilgiye sâhipsek annesi için de böylesi bilgilere sâhip olmak önem taşımaktadır. 

Mehmet Âkif’in Buhara’ya olan sevgisi ve ilgisi elbette bundan ibâret değildir. Yazının başına aldığımız mısrâlarda da söylenildiği gibi Buhara Âkif’in gözünde “mübârek ve muazzam” bir yerdir. Ona bu niteliğini kazandıran ise buranın İslâm medeniyetinin en önemli ilim ve irfan merkezlerinin başında gelmesidir. İbn Sînâ’dan İmam Buhârî’ye, Yûsuf el-Hemedânî’den Şâh-ı Nakşıbend’e, Abdülhâlik Gucdüvânî’den Emir Külâl’e kadar çok sayıda âlim ve mutasavvıf burada yetişmiştir. Üstelik bu isimler, geçmişte kalmış, etkileri sona ermiş isimler değildir. Bugünün ilim, fikir ve tasavvuf hayâtına hâlâ kan ve can veren/verecek olan isimlerdir.

İşte böylesi özel bir şehirde yapılan “Doğumunun 150. Yılında Mehmet Âkif Sempozyumu” gerçekten de târihî bir önem taşımaktadır. Türksoy, Türkiye Yazarlar Birliği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Kültür Bakanlığı işbirliği içinde gerçekleşen sempozyumun buradaki paydaşı ise Buhara Devlet Üniversitesi oldu. İki gün süren programda Âkif, şiiri, fikriyâtı ve mücâdelesi yönüyle enine boyuna konuşuldu. Konuşmalar Türkiye Türkçesi'yle yapıldığı için Özbek öğrenciler tarafından ne kadar anlaşıldı bilemiyorum ama en azından Mehmet Âkif’in adını, çıkardığı Sırat-ı Müstakim dergisiyle Türkistan coğrafyasına karşı gösterdiği ilgiyi öğrenmiş oldular. Hele annesinin Buhara kökenli oluşu bilgisinin onları heyecanlandırdığını söyleyebilirim. 

Âkif ve Tasavvuf

Sempozyumda pek çok konu konuşuldu ama Âkif-Buhara bağlamında en ilgi çeken konu tasavvuf, dervişlik meselesine dâir de iki tebliğin yer alması oldu. Zîrâ Âkif, Safahat’ında geçen bazı ifâdeler yüzünden kimilerince tasavvufa karşı bir isim olarak biliniyor. İşte bu iki tebliğle bu husus da bir kez daha açıklığa kavuşmuş oldu. Bildirilerden biri Bilal Kemikli’ye âitti.  Kemikli, “Mânâyı İçerde Aramak” başlıklı konuşmasında bu konuya değindi. Bir diğer bildiri ise Mehmet Kurtoğlu’nun “Şâir, Derviş, Kahraman Âkif” başlıklı tebliğ idi. Her iki konuşmacı da Âkif ve tasavvuf konusunda faydalı bilgiler verdiler. 

Konu buradan açılmışken bilgileri biraz daha detaylandıralım. Mehmet Âkif, Nakşibendî dervişi bir babanın ve Buhara’nın mânevî havasını şahsiyetinde ve ahlâkında taşıyan bir annenin evlâdı idi. Babası bu konuda oğluna pek telkinde bulunamamış fakat annesi ahlâkı, davranışları itibâriyle oğluna tasavvufî neşveyi çok erken yaşlarından itibâren kazandırmış bir isimdi. Ne var ki o devirde tasavvufun algılanma biçimi Âkif’in kabûl edebileceği bir şey değildi. Zîrâ o dönemde adlarına İbahiyeci denilen kimseler, şerîatı tarîkat şemsiyesi altında çiğneyen, sulandırıp bulandıran kimselerdi. Âkif, işte bu tür kimselerin anlayışlarına karşı çıktı. Şerîattan uzak, Bâtınî düşünce ve emelleri barındıran anlayışlar ona göre değildi.

Asıl önemli olan şey ise yakınlarının ifâdelerinden anlaşılacağı üzere tasavvufu şeklen değil rûhen yaşayan bir insan olmasıydı. Dünya malına, makam ve mevkiye itibâr etmeyen, tek derdi İslâm olan bir isimdi. Ahlâkı tam bir derviş ahlâkı idi.  Etrâfında pek çok mutasavvıf dostu vardı. Mevlânâ ve Yûnus Emre’ye hayrandı. Yine Gazâlî, Sâdî, Şems-i Mağrıbî, Muhammed İkbal büyük hayranlık duyduğu sûfîlerdi. Diğer yandan çok geniş bir sûfî çevresi vardı. Şeyh Mehmed Sadık Efendi, Ahmed Remzi Akyürek, Ahmed Naim, Ömer Ferid Kam gibi tasavvufla ilgili isimler en yakın dostlarıydı. 

Diğer yandan bilhassa Mısır yollarında yazdığı şiirler tam anlamıyla tasavvufî duyarlılığı yansıtan metinlerdi. Düşünün bir elinde Kur’ân-ı Kerîm, diğer elinde Mesnevî olan bir Âkif vardı Mısır’da. Bu bakımdan az önce bahsedilen iki tebliğ, Âkif’in bu yönünü açıklamaları anlamında önemliydi.

Safahat Özbekçe’de

Sempozyum sonrasında Taşkent’e geçtiğimizde ise Âkif’e dâir sevindirici bir haber aldık. Bu haber Safahat’ın Özbekçe’ye tercümesi haberi idi. Bu tercümeyi meşhur Özbek şâir Miraziz Azam yapmış ve eser, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de desteği ile yayımlanmış.  Bu tercüme sanıyorum bu coğrafyada yapılan ilk tercüme. Bu bakımdan ayrı bir önem taşıyor. Dileriz ki Safahat Kazakça’ya, Kırgızca’ya kısacası bütün Türk lehçelerine çevrilir. 

Biliyoruz ki bu coğrafya 150-200 yıl öncesi düşünüldüğünde Mehmet Âkif ismine ve şiirlerine yabancı değildir. Âkif’in başyazarı olduğu Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakim dergileri bu coğrafyada okunan dergilerdi. Anadolu ve İstanbul’da yaşayan aydınlar, Türk illerine dâir haberleri bu dergiler vâsıtasıyla alıyorlardı. Sözün kısası gerek sempozyum gerek bu tercüme olayı Âkif’in bu coğrafyalarda yeniden gündeme gelmesine vesîle olacak ve bundan güzel sonuçlar çıkacaktır. Bu arada aynı sempozyumun Buhara’nın ardından Bakü’de de yapıldığını belirtmiş olalım.

Kaynak: https://yenidunyadergisi.com/blog/mehmet-akifi-buharada-anmak

Bu haber toplam 1557 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim