• İstanbul 16 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 15 °C
  • Sakarya 17 °C
  • Şanlıurfa 21 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 18 °C
  • Bolu 12 °C
  • Bursa 16 °C

Müzeyyen Çelik K.: Günümüzün Anlatıcıları: Ali Işık İle Konuştuk

Müzeyyen Çelik K.: Günümüzün Anlatıcıları: Ali Işık İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

Şartların edebi metin yazımıyla çok alakası olduğunu düşünmüyorum. Yazar düş kurmaya başladığında mevcut şartlardan ve gerçeklerden uzaklaşabildiği ölçüde başarılı metin ortaya koyabiliyor. Metafizik irtibat yazıyı kanatlandırıyor ve kalıcı hale getiriyor. Yazarın elindeki ve gönlündeki tek asa "arayış" asası sanırım. Bu asayla düşünü genişletiyor, deşiyor, şekillendiriyor ve oradan yeni bir sese ulaşıyor. Yazar düş kurmaya devam edebildiği ölçüde yazmayı sürdürüyor. Yazmaya devam edebildiği ölçüde düş kurmayı sürdürüyor. Yazıyı ilk gençlik yıllarımda içimde bir tohum olarak buldum. Okuma yolculuğumun bu tohumun büyümesine vesile olduğunu söyleyebilirim. Yoksa çürüyüp gidebilirdi. Çürümüş olsaydı şartlar da, kurduğum düşler de sanırım bana yazdıramazdı.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Çocukluktan itibaren insanın en önemli çabası eşyanın anlamını kavrama gayreti sanırım. İnsan; yakaladığı anlamı kalıcı hale getirme, geleceğe aktarma çabasına giriyor ve bu çabanın sonucu olarak hikâyeler kurmaya başlıyor. Kurduğu hikâyeleri korumak da insanın önceliği haline geliyor. Sözlü kültürde sözün uçmasını engellemek için kurulmuş hikâyelerin dilden dile dolaşarak en parlak ve derin halini alana kadar kendini yenilemesi, havzasını genişletmesi de bu önceliğin bir sonucu. Yazının hayata dâhil olmasıyla insan, önce hikâyesini kayıt altına alma zorunluluğu hissetmiştir.

Eşyanın isimleri Hz. Adem'e öğretilmiştir. İnsan, anlamlandırma gayretini buradan alır. Bu durum, anlamlandırma gayretiyle kalmaz insanın anlatma zorunluluğuna dönüşür. Bu zorunluluk öyle hale gelir ki insanı, söyleyemeyince boğulur hale getirir. Yunus Emre'nin "Ya ben öleyim mi söylemeyince?" sorusu gerçek cevabını arar. Ama esas olan sorunun kendisidir. Dolayısıyla anlatının zorunlu bir yanı vardır. Biz isteyerek yazdığımızı, anlattığımızı sanırız, oysa o bir zorunluluktur. Bu zorunluluk yazının uzun yolculuğunda kutsalla da mecburen ilintili hale gelir.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/gunumuzun-anlaticilari-ali-isik-ile-konustuk-k5604.html

Bu haber toplam 406 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim