BDP’nin kıyamet koparmasında ve yaşanan faciayı alışageldiğimiz istismar zincirine dahil etmesinde şaşırılacak bir şey yok. Ancak Türkiye’nin son yıllarında yaşadığı değişim sürecine katkı sağlayanların, daha sakin ve yapıcı bir yerde durmaları gerekmiyor mu?
Terör büyük bir bela. Daha büyük bir başlık olarak Kürt meselesi Türkiye gündemindeki yakıcı yerini koruyor. Ama Kürtleri parantezine alan her konunun, aynı zamanda bölgesel ve küresel ölçekte bir karşılığı olduğunu nedense sıkça unutuyoruz.
Dünyadaki en büyük Kürt nüfusunu barındıran ülke olarak, aynı zamanda sınırının hemen ötesini de hesaba katarsak, tüm Kürtlerin neredeyse dörtte üçüyle sıcak temas halinde Türkiye.
Bunun ne anlama geldiği üzerinde yeterince durduğumuz söylenemez. Uludere faciasında yaşandığı üzere, Türkiye’yi tökezleten, hatta dünya kamuoyundaki itibarını zedeleyen gelişmeleri değerlendirirken, bu tabloyu daha iyi okumak zorundayız.
Sorumlu sadece Türkiye mi?
Güvenlik ve istihbarat zaafı yaşanabilir mi? Hoş görülmemek ve hesabı sorulmak kaydıyla elbette yaşanabilir. Ancak bu tür olayları sadece Türkiye’nin iç dengeleri üzerinden okumak, ardından filan bakan gitsin, MİT Müsteşarı koltuğunda oturmasın gibi saçma sapan tezler geliştirmek, en hafif ifadeyle aymazlık.
Türkiye’nin nereye gittiğini doğru okuyorsak, devleti, devlet aklını oluşturan kurumları ve iktidarı, sanki 20 yıl önceki pozisyonlarındaymış gibi görmek haksızlık. Kuşkusuz bürokrasinin esir alıcı ve iktidarı kuşatan karakterini her zaman dikkate almalıyız. Hele sözkonusu olan Türkiye ise buna daha çok dikkat etmekte yarar var.
Ama bunlar üzerinden hemen iktidarı mahkum etmek, bugüne kadar atılan adımları yok saymak, hemen geçmişle özdeşlik kurmak fazlaca zorlama bir yaklaşım olur.
Suriye-Irak-İran hattında ortaya çıkan gelişmelerin, Türkiye’yi ne kadar zorladığını, özellikle son birkaç ayda gördük. Öte yandan İsrail faktörünü de hesaba katarsak, Ankara’yı köşeye sıkıştırma konusundaki heveskarların listesini hayli kabarık hale getirebiliriz.
Tüm bunların ortasında, Uludere’de yaşananları ve ardından ortaya çıkan tepkileri bir kez daha gözden geçirmekte yarar var.
Not: Türkiye Yazarlar Birliği, basın fikir dalında 2011 yılında lütfedip bizi ödüle layık görmüş. Benim için büyük bir onur, emeği geçen, zahmet edip bunca eziyete katlanan herkese gönül dolusu teşekkürler.
02.01.2012 Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.