Türkiye’nin uzun yıllardır mücadele ettiği, çoğu zaman yanlış yöntemler ve yaklaşımlar yüzünden daha da içinden çıkılmaz hale getirdiği bir sorunla ilgili, çok azımızın öngörebildiği tarihi bir dönemi yaşıyoruz.
Çok azımız müstesna, sorunun çözülmesi için samimi gayret sahibi olanlar dahil pek çok kişi ya da kesim, sıkça umutsuzluğa kapıldı. Türkiye’nin son on yılda ekonomiden siyasete, demokratik haklardan özgürlüklere kadar geniş bir alanda elde ettiği kazanımlar bile, sorunun çözümüne dair yeterince umut vermedi geniş kesimlere.
Oysa şimdi sorunun çözümü için atılan riskli ve cesur adımlara verilen destek giderek artıyor. Kimilerinin son bir çırpınışla ifade etmeye çalıştığı gibi bu bir teslimiyet yahut boşvermişlik hali değil. Aksine, terör ve Kürt sorunu üzerinden başımıza sarılan ve neredeyse son otuz yıldaki tüm gelişmelere bir şekilde etki eden bir beladan, kıskaçtan biraz olsun sıyrılmanın eşiğindeyiz.
Çok küçük birkaç istisnayı saymazsak, sürecin nasıl geliştiğine ve nereye gittiğine dair cesur ve kapsamlı analizler henüz ortaya çıkmadı. Bunun birkaç nedeni olabilir. Öncelikle hala üretilen, özellikle de müzakere sürecini baskı altına almayı hedefleyen korkular, zihinleri de belli ölçüde sınırlıyor. ‘Bu süreci inşa edenler, tarihe hain olarak yazılacaklar’ türünde yaklaşımlar, sanıldığından çok daha ürkütücü gelebiliyor kimilerine.
Yazının devamı için: http://haber.stargazete.com/yazar/gelecegin-kodlarina-kucuk-notlar/yazi-753034































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.