Afganistan’a 11 Eylül bahanesiyle gelen güçlerin, bırakın barış ve istikrar sağlaması, geldiği aşama dünün fersah fersah gerisinde. Irak’a bir diktatörü devirmek ve hala kendisinden eser bulunamayan silahları bulmak adına gelen işgalciler, döktükleri kanın, mağdur ettikleri milyonların yanında, tüm bölgeyi etkisine alan bir kaosu bırakıp gittiler.
Ankara’nın dış politikada son yıllarda başlattığı atak, yakın bir tarihe kadar adının geçmediği pek çok yerde bir şekilde sözünün geçmesine ya da dinlenmesine neden oldu. Elbette dünün vurdumduymaz, sorunlara kulağını, gözünü ve en kötüsü gönlünü kapatan ülkesi geride kaldı. Bu bile başlı başına bir kazanç, hem bu topraklarda yaşayan herkes, hem de bölge adına.
Ancak sorunların çözümüne katkı sağlamak, bambaşka çıkarların peşinde koşup bunları farklı başlıklar altında bölgeye taşıyanların aksine, gerçekten barışı ve istikrarı arayan bir duruş sergilemek sanıldığından çok daha zor. Türkiye’nin yürümeye çalıştığı yolun özeti de, zorluğu da bu.
Balkanlaşma ya da Lübnanlaşma
Suriye’yi konuşurken, elbette olup biteni daha doğru anlamak için bazı karşılaştırmalar yapmak durumunda kalıyoruz. Yakın tarih, barış ve demokrasi adına yapılan bazı operasyonların, o ülke ya da bölgede yaşayanlara ne kadar pahalıya mal olduğunun örnekleriyle dolu. Lübnan iç savaşını kimse henüz unutmuş değil. Ya da daha yakın bir geçmişte Balkanlarda ortaya çıkan va hali hazırda barut fıçısı gibi olan manzarayı da unutmak mümkün değil.
Türkiye’yi uluslararası toplumla birlikte hareket etme konusunda yeterince cesur görmeyenler, hangi tezler üzerinden bu kadar cüretkar davranıyor, anlamak zor gerçekten. Suriye’ye yönelik hiçbir uluslararası müdahale, hangi gerekçeyle olursa olsun, daha fazla barış, özgürlük, adalet ya da demokrasi getirmeyecek.
Meselenin diğer tarafında ise, Şam’daki rejimi ne yaparsa yapsın destekleme telaşında olanlar var ki, onların aldığı pozisyonu, uluslararası müdahale için çığırtkanlık yapanlardan farklı görmek hiç kolay değil.
Ne kadar kötü bir kıskaç; üstelik bunu ilk kez yaşamıyoruz. Dün Bosna’da, sonra Irak’ta, bugün Suriye’de yaşanan gelişmeler hep aynı noktaya işaret ediyor. Bir zalimden, diktatörden, baskıdan kurtulmak adına önünüze bambaşka bir fatura konuluyor.
Sırat köprüsü misali bir yolda yürüyor Türkiye, bu çizgiyi desteklemek, sağlamlaştırmak, başka arayışlara savrulmasını engellemek için kafa yormak gerekiyor. Bıkmadan, usanmadan.
05.03.2012 Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.