Ancak Ahmed Midhat'in, Nigâr Hanımın şairliğinden çok şiirini beğenmediği anlaşılmaktadır. Çünkü o, aşk şiirleri yazmaktadır. Bir Osmanlı hanımı ona göre, böyle şiir yazacağına hiç yazmasın evlâdır. Fatma Aliye'nin de felsefe gibi şiirle hele de aşk şiirleriyle uğraşmasını eleştirmekte, onun şiire hele bu tür şiire ihtiyacı olmadığını belirterek "Bunlar Nigâr Hanımın işidir" demekte, ona Nigâr Hanıma benzememeyi öğütlemekte, keza "kadın kısmı" şiir ile hele de şiirin böylesi ile meşgul olursa sonuçlarına da katlanmalıdır demeye getirmektedir.
Diğer yandan, Suat Mertoğlu'nun da "Takdim" yazısında belirttiği gibi, Ahmed Midhat'in genç kadın yazarlara karşı bir tür hâmilik görevi üstlenmesi dikkat çekicidir. Bir uygarlık "sorunu" olarak kadın meselesine özel bir önem atfettiği belli olan hâce-i evvel'in tavrındaki ilginçlik ise kadın yazarlara bir üst ufuktan baktığına duyduğu inanç ve buna dair kendisinde bulduğu haktır. Genç edibelerden tanışıp görüştüklerinin ne yazacaklarına, nasıl yazacaklarına, nerede yayımlatacaklarına kadar neredeyse her şeye karışmakta, kendi ifadesi ile her şeyi men etmeye kalkışmaktadır. Yönlendirici bu tavrın çarpıcı bir örneği Nigâr Hanımın, kendisine sataşan Paris Muhbiri (Ali Kemal)'ne Hanımlara Mahsus Gazete'de "merdâne meydan okurcasına" karşılık vermesini hiç de uygun görmemesidir. Midhat Efendi o sıralarda sataşmacı polemiklerden yara alan Ekrem örneğinden hareketle, erkekler arasında bile durum böyle iken kadınların polemik dünyasına adım atmasını kabul edememektedir. Tavrının izahını da yapmaktadır. Ona göre genç kadın yazarların her biri Ahmed Midhat'in hayalinin bahçesinde yetiştirdiği ilerleme arzusunun çiçekleridir. Onların her birini "sümüklü böceklerin, tırtılların, flokseraların taarruzundan" korumak ise Ahmed Midhat için bir görevdir.
Gerçekten de Ahmed Midhat o günlerde Nigar Hanıma yazdığı bir mektupta aslında bu cevabın bir erkek kalemiyle verilmesi gerektiğini, bu yerine getirilmediği için Nigâr Hanımın kendisini müdafaa mecburiyetinde kalmasından dolayı pek müteessir olduğunu belirtmekte, bu koruyucu tavrını, "erkek neslinin edepsizliği" ve polemik üslubunun seviyesizliği ile izah etmektedir.
Fatma Aliye Hanımı dahi bu tür polemiklere girmekten men eden, gerekli cevapları "bizim vazifemiz" kapsamına alan Ahmed Midhat'in koruyucu, alan ve rol belirleyici tavrı, genç kadın yazarların her birini hayalinin bahçesinde yetiştirdiği ilerleme arzusunun çiçekleri olarak koruma altına alma safniyeti bu gün için bizi gülümsetebilir sadece. Ancak onun tavrının, "kadın yazar" meselesi problemli bir alan olarak varlığını hâlâ sürdürdüğüne göre, kat edile/meye/n mesafeyi göstermesi bakımından anlamlı olduğu da muhakkaktır.
11.12.2011 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.