• İstanbul 20 °C
  • Ankara 24 °C

Normal

Elif SÖNMEZIŞIK AYDIN

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Son dönemlerde önümüze düşen en kıdemli haberler, kaosun öznesi olanlar. Çin'deki salgında Korona virüsü, Avustralya'daki afetler ya da deprem gibi.

Attığı adımın yol açtıklarının epey öncesinde farkında olabilen, hesaplı kitaplı bir medyadan söz ediyorsak sokaktaki panik, çoğu kere olduğu gibi yansımıyor kamuoyuna. Eğer sokakta panik yoksa ve eğer panik bir işe yarayacaksa varmış gibi yapılıyor. Galeyanları doğrudan algılamanız mümkün değil. Elbette bu noktada, olan bitenin psiko-sosyal etkilerini ve bunların yaşattığı hızlı değişimleri de kavramanız çok güç.

Sokak burada bir temsil. Sokak, aslında hepimizi içine alan, çoğunluğun net ifade bulmuş duygu, düşünce ve seslerine karşılık geliyor. Ve eğer sokakta kaos varsa ihtiyaçlar ve bunların gündelik sıralamasında ciddi bir değişim söz konusu oluyor.

Çin'de başlayan virüs salgını, hayatının idamesinde aşırılıklara gitmeyen, beklentisi düşük olan, bir şekilde kimseye muhtaç olmadan hayatta kalma azminden mütevellit insani gayelere sarılmış, sosyal medya görünürlüğüne dahi tenezzül etmeyenlerde bile ciddi bir endişe meydana getirdi. “Onlar da bile” deyişim, sanki böyle yorumlarınız yoksa hayata kayda değer bir katkınız yokmuş gibi algılanmasından. Klavye kahramanları tartışılacak yeni dehlizler ve gedikler açan bu haberler, fırtınalara sıradan bir vaziyetmiş gibi direnen ve sıradan günlere ise şükrederek hayatı kendi havzası içinde anlamlandıranların da tadını kaçırdı.

Kaosun bir parçası, oyuncusu, yorumcusu, hakemi, görüneni, etkeni olmadıkları için yapay dirençlere sarılmayan, kolay kolay paniğe insanlar, dünyada işler tersine dönmeye başladığında ya da bir etki daha büyüklerini tetikleme ihtimalini hissettirdiğinde pozisyon almak ihtiyacı duyuyorsa hakiki bir endişeden söz edilebilir. Bu insanlar, toplumun idamesinde belkemiğidir. Onların sarsılması önemlidir.

Bir virüs insanı hayat mücadelesinde acizleştirebilir. Savunmanız ne kadar güçlü olursa olsun yenilginiz de mümkündür. Üstelik ne mutlak yenilgi ne de mutlak zafer söz konusudur. Zira ölümcül bir virüsün insanlıkla bağı hakkında söyleyebileceğiniz her şey, hayatla ölüm üzerindendir.

Hayatın mevcudiyeti de mücadele üzerinden. Bu da tek yönlü ve tek bir şey üzerinden değil. Temel ihtiyaçların zor karşılandığı, mekaniğin hayatı yeterince kolaylaştırmadığı dönemlerde sık sık hastalıklarla, beslenme sorunlarıyla ve meydan savaşlarıyla sınanıyordu hayat. Konforun artışı, besin bolluğuyla gelen refahı dağıtan ise besinlerin yapaylaşması, konforun hareketsizlikle getirdiği sağlık sorunları ve nükleer savaş endişesiydi. Bugün ise bu sıkıntılar had safhasında…

Küresel güçlerin iki parmak şıklatmasıyla devrilen milletler var artık. Doğal afetlere karşı teknolojik çaresizlik var. Ölümcül virüsler karşısında yılana sarılma korkusu var. Süpermarket ve lokanta menşeli besinlerin zehir saçtığı gerçeği var. Hayati tehlike riski kitleler halinde paylaşılıyor, kitleler halinde panikliyor insanlar ve eğer bir şeyler yolunda giderse kitleler halinde rahatlama yaşanıyor. Ama neticede ölümcül tehlikelerle yüzleşmenin ardı sıra yeterince “dünyaya” dönebilmek için yeniden normalleşme mümkün mü?

Devamı: http://www.yenisoz.com.tr/normal-makale-44548

Bu yazı toplam 412 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim