-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-
“Oku” emrinden yola çıkarak uzak-yakın okumalar üstünde durmuş ve okunacak eser seçiminde kısım-kesim bağlamlı hoşgörü-horgörü dengesinden söz etmiştik. Ufkumuzu yazar-eser bağlamında daha da genişletmeden önce zerreden kürreye mantığını tavsiye etmiştik.
Zerreden kürreye derken okuma bahsi üzerinden ne söylemek istiyoruz?
İnsanlığı anlamadan önce kendi yaradılışını anlamak, dünya tarih akışına dair idrakli okumalardan önce insanın özündeki büyüme hikâyesini yani kendi tarihçesini kavramak, dünya üzerindekileri kavrama çabasına girişmeden önce kendi etrafını mekân olarak tanımak ve benimsemek, zerreden kürreye bahsine birer model olarak düşünülebilir.
Daha kısası ise önce aslını bilmek, bilmekten evvel bilmeye meyletmek, bilmeden sonra olmaya meyletmek gibi manevi yolculuğu da unutmayalım. Zaten insanın kendini kavraması, bilmesi, tanıması aslına/özüne yakınlaşması anlamına geliyor ki kıssalar üzerinden bize kendimizi anlatan Kur'an-ı Kerim, ona izah getirerek hayat akışındaki gerçekliğini ortaya koyan hadisler, bir insan olarak Peygamber Efendimiz'in (sav) örnekliği bu kavrayışımızın can damarı.
Peki küçük yaştan itibaren her kafadan ses çıkan bir dünyada olduğunun bilincine eskisinden daha erken varan nesiller için bu yordamı keşfetmek ya da bu yordamı seçmek o kadar kolay mı? Elbette her geçen gün daha zor.
Suret kalabalığından aslına yabancılaşmanın sınırlarına geldiğinizde “oku”ma arayışlarını yönetecek en kıdemli güç elbette edebiyat. Gündelik hayat içinde gücünü eski nesiller kadar hissedemesek de bir dimağa ulaşmanın en doğru ve güzel yolu hâlen edebiyat.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.