-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
“Oku” emrinin insan üzerindeki tesirinden, Kur’an’ın ilk müjdesi oluşunun mahiyetinden ve emrin somuttan soyuta kuşatıcılığından söz etmeye gayret etmiştik.
Okunacak onca şeye rağmen neyi okuyacağımız, neyi okumaya öncelik vereceğimiz meselesi devamlı önümüzde duruyor.
Çağlar aktıkça okunacaklar da arttı. Bu artış hızlanarak devam ediyor. Okuma bilmeye, bilme de olmaya yol açmadıkça hepsi beyhude bir uğraş. Fakat bunun idraki üzerine bir eğitimle karşılaşmamız, gereksiz yığınlar arasında yeni nesillerin bunu kavramasını sağlamak, her geçen gün zorlaşıyor. Okunacakların artışının aksine bir seyir bu.
Okumaya değer olanı belirleme noktasında da muğlak bir seyir var. Neredeyse kişiselleşen okuma akışı içinde kendinize uygun olanı seçip çıkarmak iğneyle kuyu kazmak gibi. Akîl olduğuna inandığınız üç kişiye gitseniz, üçünden ayrı okuma tavsiyesi alabilirsiniz. Birbirinden apayrı kitap listeleriyle geri dönebilirsiniz. Bunun sebepleri ve dayanakları üzerine düşünmek ve makul bir noktaya varmak için de yine bu ayrılıkların izini sürebilecek kadar okuma bilinci kazanmış olmanız gerekir. Oysa bu idraki kazanmak için yine tavsiyeye muhtaçsınızdır. Maalesef bu durumu bir açmaz olarak tanımlamaktan, kervanın yolda düzeleceğini ummaktan öte yol yok gibi görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.