Tevhid'le bütünleşmeyen mistik telakki Şeriat açısından dış'a aittir. Bu bakımdan Tasavvuf'u, Tevhid bağıyla genel mistik telakkiden ayırıp Sünni kültüre dahil bir kurum olarak nitelediğimizde ancak onu hakim / kuşatıcı bilgi'nin (Kur'an ve Sünnet'in) hükmü altında komunlandırmış oluruz.
Buradan baktığımızda Gazzâlî, İbn Arabî, Mevlânâ gibi 'alim mutasavvıf'ların, her şeyden vazgeçerek, gerçeği aramaya çıktıklarına dair mevcut kayıtların şehir efsanesi olmaktan öteye gitmediğini, bilahare İmâm-ı Rabbânî ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin hayatlarından da açıkça görüleceği üzere onların siyasete de karışan, zaman zaman ona istikamet tayin etmeye çalışan zatlar olduklarını görürüz. Dolayısıyla bu bilgi bile tek başına Tasavvuf'un, doğrudan Müslümanların gündelik hayatlarında yer aldığını; onu Din'den ve hayattan ayırmaya kalkışmanın yeni bir nifakın ateşini körüklemek anlamına geleceğini görmemize yeterli gelir.
Yazının devamı için : http://yenisafak.com.tr/yazarlar/OmerLekesiz/bilgiden-sanata/35918































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.