Duvar'la ilgili sözlerimi "Demek kolay, yapmak zor" ya da "İğneyi kendine çuvaldızı ele batır" gibi kekre ve basma kalıp deyişlerle sürdüreceğimi sanmayınız. Maksadını hemen ifşa eden, hedefini açıkça gösteren, sözünü doğrudan söyleyen bir Duvar varken elimde, benim lafımı dolaştırmam, kaçak güreşmem ayıp olur:
Duvar boyutu, kapağı, kağıdı ve mizanpajıyla '70'li yılların militan dergilerine benziyor. Ama bu aynı zamanda sadelikten, mütevazılıktan yana olmak ve ilk mesajını bunlar üstünden vermek demek. Bu yanıyla, benim yaşımda olanlar için nostaljik bir karşılığa sahip olduğu gibi "Holding beslemesi değiliz, banka desteğimiz yok, Bakanlıktan kültür-sanat ihalesi almadık, Belediyelerin kültürel etkinliklerinden para kaldırmadık, gücümüz cebimizdeki paraya yetiyor, onunla da işte bunu çıkardık kardeşim" seslenişini de içeriyor Duvar.
Hayır, hayır "romantik" kelimesini kullanmaktan kaçınıyorum ancak Duvar vesilesiyle şu olguya yeniden tanık olduğumu da inkar etmiyorum: Yerlilikle evrensellik arasında Kemal Tahir kadar olsun optimum bir seviyeyi tutturamayan Sol edebiyatçılar, -edebi teamüller planında- kendi zamanlarının ilerisine geçmeye kalkıştıklarında posta düşmekten, geçmişin imgeleriyle bir hayali yeniden canlandırmaya kalkıştıklarında geride kalmaktan (ve her iki durumda da marjinalleşmekten) kurtulamıyorlar.
Duvar'ın durumu da aşağı yukarı böyle: Metin Kaygalak "-We iyyake nesta'in / -We iyyake na'budu" terkipleriyle kendi şiirsel huzursuzluğu karşısında havlu atarken, Özgür Göreçki "Bir gecede büyüyen ağaçların, bir şeylerin bir şeylere toprak atışlarının ve kalp" dizesiyle belirsizliğin final çizgisine bir söz karikatürü çizerken, Anita Sezgener "uçkurlu akılla bi uru boşıboş" türünden dizelerle yükselttiği feminizmin bayrağını şiir burçlarına dikip sonra "Mustafa Irgat için uçurumun kalkışmış çapraz lifimsi bir oKUMa"sıyla postu moderne deldirirken, Ali Aydemir de Ahmet Arif edasını yeniden söz namlusuna sürüyor.
İçlerinden bir akil adam çıkıp, "Hele Dadaşlar bakın bana, ben bu otobüsün yolcusu muyam?" diye soran saf ve muzip bir Erzurumlu gibi "Hele durun yoldaşlar biz ne yapıyoruz? Ses tutarlılığı, tavır ortaklığı, dil ve içerik bütünlüğü diye bir şey var. Biz sazlarını akort etmekten konsere başlayamayan orkestra elemanları gibiyiz" deme gereği bile duymamış sanki.
En azından (şunca yıldır şiirlerinden, eleştirilerinden tanıdığım, kimi arkadaşlarımın arkadaşları olmakla doğru edebi niyet ve gayretleriyle bildiğim) Akif Kurtuluş'un, Enis Akın'ın "Arkadaşlar dergi çıkarmak fanzin çıkarmaya benzemez. Muhalefetimizin edebiyatımızla muteber olacağı bir dergi çıkaracağız üstelik. Ekip olarak hareket etmek, kendi özgün –biricik- eserlerimizi vermekle birlikte, bir çiviye ortaklaşa vurmak önemlidir" hatırlatmasında bulunmuş olmalarını beklerdim.
Bu, "Ali Baba'nın çiftliğindeki koro" icrasına karşılık "Adımız Hıdır, izleyen sayılarda buna yeniden bakacağız" denilmesi halinde bana da susmak düşer elbette. Yeter ki yeniden bakarken öncelikle "militan tipi" bir dergiyle yetinmeye razı olunmasın. Ki, bu yukarıdaki alıntımda tam yerine oturmuş "deli" tanımının (şimdi söyleyeyim artık) romantizmle bitişerek "edebiyat mahallemizin delisi"ne dönüşmesini beraberinde getirebilir. Emeği geçenler ve okuyanlar Duvar'ın böyle bilinmesini isteyemezler sanırım.
Muhalif olma konusunda ise özellikle Bejan Matur'u ve Hilmi Yavuz'u muhatap alan iki yazıya değinmeliyim. Ama bir sonraki yazımda inşallah.
28.03.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.