Bayram yaklaşırken, yatılılıktan kalma, parasızlık yüzünden eve gidemeyeceğim –dolayısıyla babamı göremeyeceğim- korkusu yıllar yıllar ötesinden gelip aklıma yeniden yapışmaka yetinmez, beni tanımsız bir sıkıntının içinde çekerek bayram sonuna kadar da etkisini sürdürür.
Ama sonuçta bayramdır, hele hele kurbansa bayrama konu olan onun hazzından uzak kalmanın hiçbir mazereti olamaz.
Çünkü inancımızın temel esasıdır kurban, onu inancımızın dışına çektiğinizde bir Yahudi'den, bir Hıristiyan'dan hiçbir farkımız kalmaz; kendini Allah'a adayabilme düşüncesinin bittiği noktada İlahi olanla ilişkimiz de biter ve artık başıboşluğun, belhumadal olmanın eşiğine oturuveririz.
Bunları düşünerek bilgisayarı açtığımda, yazımı yazmaya başlamak yerine önce sosyal medyaya bir uğradım. Oradan, Vehbi Başer Hocamın bizzat tanığı olduğumuz şu vahşet ve nisyan zamanıyla ilişkili olarak bayram üzerine yazdığı zehir zemberek olumsuzlamayı, ikazı okuyunca, açıkçası bayram güzellemesi yapmaktan –mahut sendromu da aşıp- suçluluk duyarak vaz geçtim.
İlahiyat kökenli akademisyen bir sosyolog olarak, katılmadığım görüşlerine bile benim için ufuk açıcı olması bakımından değer verdiğim Vehbi Başer'in yazdıklarını aynen aktarayım, sonra kendi diyebileceklerimi derim:
'Ah Dostlar,
Yazının Devamı için:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/OmerLekesiz/bayram-yazisi-degildir/40081






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.