Onun on altı yaşında harbiye öğrencisiyken başlayan yazın hayatı vefatına kadar yaklaşık yirmi sene sürmüş, Ömer Seyfettin bu süre zarfında çeşitli dergi ve gazetelerde müstear isimlerle farklı türlerde (hikâye, makale, fıkra, şiir, mensure, mektup, tercüme, piyes) birçok yazı kaleme almıştır. Yazılarının bir kısmı sağlığında kitap olarak basılarak bir kısmı vefatından sonra Ali Canip Yöntem tarafından derlenerek günümüze ulaşmıştır. Yazarın müstear isimlerinin çokluğu ve tespitinin zorluğu, Ömer Seyfettin’in bibliyografyasının tamamlanmasının önünde bir engel oluştursa da Fevziye Abdullah Tansel, Muzaffer Uyguner, Nâzım Hikmet Polat ve Hülya Argunşah gibi isimlerin farklı zamanlı çalışmaları sayesinde gün yüzüne çıkarılan ve yeni veriler elde edildikçe güncellenen derlemeleriyle Ömer Seyfettin’in külliyatına büyük ölçüde ulaşabiliyoruz.
Ömer Seyfettin’in edebiyat tarihinde Yeni Lisan hareketi ve Millî Edebiyat anlayışıyla özdeşleştirilmesi, yazın hayatı boyunca bu anlayış üzerine eser verdiğine yönelik bir kanı oluşturmuştur. Bu durum ise döneminin bir diğer edebiyat topluluğu olan, genel bir ifadeyle Servetifünûncular olarak bildiğimiz yazar grubunun (Tevfik Fikret, Halit Ziya, Hüseyin Cahit vd.) ve bu anlayışı sürdürenlerin yazı diline her zaman karşı olduğuna dair bir inanç geliştirilmesine neden olmuştur. Ancak onun ilk dönem eserleri olarak sayabileceğimiz, Terane-i Giryan ve onu takip eden Hiss-i Müncemid, Asudegî-i Tahassür, Seda-yı Mahmur gibi tespit edilebilen şiirlerinde, “mükemmeliyet” şevkini kendisinde bulduğunu söylediği Tevfik Fikret’in etkileri görülür. Ömer Seyfettin’in Tevfik Fikret’ten etkilendiğini Diyorlar Ki’ye verdiği mülâkattan biliyoruz. Yine aynı mülâkatta, Edirne Askerî İdadisindeyken hep Rebâb’ı okuduğunu ve Halit Ziya’nın ilk üstâdı olduğunu söylemiş, Hüseyin Cahit’in Hayal İçinde ve Mehmet Rauf’un Eylül romanlarını takdir etmiştir. Bu takdirin ardından gelen “Her vakit söylerim. Yine de söylerim, eğer Fikret’le arkadaşları tabii lisanı kavrayabilseydiler, şüphesiz bizim ebedî klasiklerimiz olurlardı. Çünkü asrî edebiyatın tekniğini olduğu gibi kabul etmişlerdi.” sözleri muhalefetinin onların yazı dili anlayışları sebebiyle sonradan geliştiğini gösterir. Bu durum, Ömer Seyfettin’in ileriki dönemlerinde yazılarında Türkçeyi tabiî olmayan terkiplerden ve kelimelerden sıyrılarak, konuşma diline yakın şekliyle kullanmak isteyişinden ileri gelir. Yeni Lisan hareketi, bu isteğin bir tezahürü olarak vaktiyle kendisinin de kullandığı ancak Ali Canip’e yazdığı mektuplarından anladığımız kadarıyla pek de hoşlanmadığı yazı diline yönelik bir eleştiridir. Aslında bu eleştiri, lisan üzerinden yapılsa da edebiyatta lisana yansıyan bir tavrın eleştirisidir. Güzel ve estetik olanın bir-ötekinde bulunduğu anlayışı, bir-ötekinin tercih edildiği bir yazı dili oluşturmuş, bu da sanattan sayılmıştır. Peki, nedir bir-öteki?
Devamı: https://edebifikir.com/dosyalar/omer-seyfettini-nicin-okumaliyiz.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.