• İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 13 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 13 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 14 °C

Öner Buçukcu'dan: Mısır Ordusunun “Meşruiyet Bunalımı” Derinleşiyor

Öner Buçukcu'dan: Mısır Ordusunun “Meşruiyet Bunalımı” Derinleşiyor
3 Temmuz 2013’te Ordu’nun yönetime el koyması ve Mısır tarihinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden el çektirilmesi üzerine başlayan darbe karşıtı gösteriler 14 Ağustos 2013’te darbe hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin düzenlediği sal

Sadece Arap dünyası için değil bölge açısından da çok önemli bir ülke olan Mısır’da yaşanan gelişmeler İsrail’in bölgesel pozisyonu, Filistin-İsrail meselesi, İran’ın Ortadoğu politikasındaki yeri ve uluslar arası ilişkilerin güncel krizi Suriye olayları açısından son derece önemli bir yer işgal ediyor. En sonda söylenecek şeyi basit örneklendirmelerle en başta söylersek Mısır’daki siyasal gelişmeler İran’ın uluslararası sistemde yaşadığı krizi olumlu ya da olumsuz biçimde etkileyebilir, İsrail’in güven sendromuna yakalanmasına sebep olup Obama ve Kerry’nin bireysel çabaları ile zorlukla başlayabilen Filistin-İsrail Barış Görüşmeleri’nin birkez daha ve geri dönülemez biçimde başarısızlıkla neticelenmesine ve İsrail’in çok daha agresif bir tavır sergilemesine, İran’la bir savaşa varabilecek bölgesel ve küresel çapta krizlere sebep olabilir, an itibariyle sert bir biçimde devam etmekte olan Suriye’deki çatışmalara bir çözüm oluşturabilir ya da iç savaşın uzaması anlamına gelebilir. Kısacası Mısır’daki siyasal istikrarın sağlanması Obama yönetiminin Ortadoğu politikasında elini güçlendirecekken Mısır’da çatışmaların daha da yoğunlaşması Obama’nın ikinci döneminde oluşturmaya çalıştığı Ortadoğu politikasının çökmesine ve ABD’nin bölgede pozisyon kaybetmesine sebep olabilir.

Esasen Mısır’daki siyasal durumun son derece önemli olduğunun farkında olan Obama yönetimi için Mısır’daki darbe çok da arzu edilir bir gelişme gibi gözükmüyordu. Obama yönetiminin ve tabii olarak ABD’nin Mısır’daki temsilcisi Büyükelçi Anne Peterson Mısır’daki gelişmelerin nereye gidebileceğinin farkında olduğu ve büyük bir ihtimalle çok sayıda bilgi kaynağından istihbarat edindiği için Haziran ayı içerisinde katıldığı birçok toplantıda Mısırlılar için en iyi seçeneğin demokratik teamüllerden ayrılmamak olduğunu ifade etmişti. Örneğin 18 Haziran 2013’te Ibn Khaldun Center for Development Studies’de konuşmada “Bazıları sokak gösterilerinin seçimlerden daha iyi sonuçlar sağlayacağını söylüyor. Dürüst olmak gerekirse ben ve hükümetim buna katılmıyoruz. Mısır’ın ihtiyacı olan şey stabilizasyon, ekonominin yola girmesi ve sokak gösterilerinde şehit olanlar listesine yeni isimlerin eklenmemesidir. Mısırlılara daha iyi organize olmalarını öneriyorum. Değerlerinizi ve taleplerinizi daha iyi yansıtan bir siyasal partiye katılın. Gelişim biraz yavaş olacaktır ve başlangıçta kendinizi biraz huzursuz hissedeceksiniz ancak başka bir yol yok.” demişti. Ancak 3 Temmuz’da darbe gerçekleştiğinde ABD dış politikası alışkın olduğu reflekslerle, pragmatizmle cevap verdi. BM düzeninde demokrasiyi retorikleştirip bir dış politika aracı haline getiren ve demokrasinin en önemli finansörü olarak bilinen ABD’nin Latin Amerika’nın demokratik seçimlerle iktidara gelen ilk sosyalist devlet başkanı Salvador Allende’nin CIA destekli bir operasyonla devrilmesi gibi çok sayıda örnek hatırlandığında ABD dış politikasının pragmatizmi anlaşılabilir bir durumdu ancak 2009’da göreve başladıktan sonra yayınlanan kitabı “the Audacity of Hope”ta selefleri 1953’te Musaddık’a gerçekleştirilen darbeyi desteklediği için İranlılardan özür dileyen Obama’nın Mısır’daki darbe konusunda kararsız kalması ABD’nin Mısır’daki durumunun iyice kötüleşmesiyle neticelendi. ABD’nin Mısır’da yeni bir politika oluşturmaya çalışacağı kulislerde dolaşan Anne Peterson’ın yerine Stephan Robert Ford’un atanacağı söylentilerinden anlaşılıyor ancak Mısır’daki kriz derinleştikçe politika oluşturmak ve bu politikayı uygulamak zorlaşıyor. McCain’in de beraberindeki heyetle Mısır’ı ziyaret ettikten sonra ABD’ye dönüşünde ABD’nin profilinin hem darbe hükümeti hem de Müslüman Kardeşler nezdinde düştüğünü ifade ettiği söyleniyordu.

The Man on Horseback[1]: Ordunun Geri Dönüşü

Mübarek yönetiminin devrilmesini hazırlayan sokak gösterileri liberal ve sol gruplar tarafından internet ortamı kullanılarak organize edilmeye başladı. Mısır’da General Cemal Abdülnasır iktidarından itibaren ciddi baskılarla karşı karşıya kalmış olan Müslüman Kardeşler sokak gösterilerinin ilk safhalarında yer almazken taraftarlarına itidal çağrısında bulundu. Diğer taraftan ülkede dış destekle var olabilmiş, Müslüman Kardeşler’in geleneksel tabanına hitap eden Selefî gruplar “ulu’l-emr”e itaat çağrısı yaptı. Bununla birlikte ülkenin en organize muhalefet hareketi olan Müslüman Kardeşler’in 25 Ocak’taki Kızgın Cuma’ya katılmasından sonra süreç çok daha hızlı seyretmeye başladı. Neticede Mısır Ordusu’nun da Mübarek’in gitmesine meyilli tarafsızlığıyla Hüsnü Mübarek istifa etmek mecburiyetinde kaldı. İlginç olan ise daha sonra açıklanan WikiLeaks belgelerinde Mısır Ordusu’nun Hüsnü Mübarek iktidarı devam ederken Mübarek sonrasına yönelik ABD’li yetkililerle çeşitli düzeylerde temas kurulduğu iddia ediliyordu.[2]

Gösteriler sırasında 28 Ocak’ta Başkent Kahire’deki önemli devlet binalarını boşaltan, 31 Ocak’ta gösterilerin sona erdirilmesine yönelik kuvvet kullanmayacağını açıklayan; Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra oluşan iktidar boşluğunu doldurabilecek tek kurumsal yapı olan Ordu, 11 Şubat’ta fiilî olarak yönetimi ele aldı. 19 Mart 2011’de ise oluşturulacak yeni anayasaya kadar yürürlükte kalacak olan tadil edilmiş anayasa metni için bir referandum gerçekleştirildi. 3-24 arası maddeleri ile insan hakları ve özgürlüklerini düzenleyen metin birden fazla siyasi oluşumun özgür biçimde seçimlere katılmasını da güvence altına alıyordu. Diğer taraftan bu anayasal metnin 56.maddesi Ordu’nun yasa koyucu ve yürütücü yetkisini güvence altına aldı.  30 Mart 2011’de anayasal bir çerçeveye sahip olan, geçiş sürecini yönetmek üzere, Yüksek Askerî Konsey (Supreme Council of the Armed Forces) adında bir oluşum meydana getirildi. [3]

Ordu’nun yeni dönemde siyasal sistem içerisindeki ayrıcalıklı konumunu kaybetmek istemediği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde yaşanan gelişmelerden anlaşılıyordu. Mısır’da Cumhurbaşkanlığı Seçimleri süreci devam ederken devrik lider Hüsnü Mübarek’in yargılanması da devam ediyordu. Yargılamanın başlangıcında suçlamaların yalnızca protesto gösterileri sırasında yaşanan olaylara yönelik olacağı açıklanmıştı. 84 yaşındaki Hüsnü Mübarek ve Hüsnü Mübarek dönemi İçişleri Bakanı Habib el-Adlî’nin protesto gösterileri sırasında yaşanan olaylar sebebiyle 25 yıl hapis cezasına çarptırılması, protesto gösterileri sırasında öldürülen 800 kişiye yönelik ateş emrini kimin verdiğine yönelik yeterli delil olmaması sebebiyle bu davanın düşmesi ve Mübarek’in oğulları hakkında açılan yolsuzluk, zimmete para geçirme gibi davalardan, suçlamalar 10 yıl öncesine ait olduğu gerekçesiyle beraat etmesi Mısır’da eski ve yeni arasındaki mücadelenin müşahhaslaşması olarak belirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun galibi olan adaylardan Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Mübarek’in yargılamasının yenileneceğini açıklarken Ahmet Şefik hukukun her şeyden üstün olduğuna atıfla yargılamanın sonucuna saygı duyulması gereğinden bahsetti. Ordu’nun siyasal sürece en ağır ve etkili darbesi Anayasa Yazıcılar Meclisi’nin oluşumunun Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi tarafından dağıtılması ve Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin daraltılmasına yönelik kararın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunun gerçekleştirilmesinden 2 gün önce açıklanmasıydı. Bütün bunlara rağmen Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi geçerli oyların %51.73’ünü alarak Mısır Cumhurbaşkanı olmayı başardı.

Sonuç Mısır’da iki başlı bir siyasal yapının ortaya çıkması oldu: Halk tarafından seçilen sivil siyasetçiler ve sivil siyaset üzerindeki vesayet kurumu olarak Ordu. Mursi, Ordu’nun siyasal sistem üzerindeki etkisini sınırlayabilmek için 20 yıllık Savunma Bakanı Tantavi’nin de aralarında olduğu çok sayıda General ve askerî yetkiliyi emekliye sevketti. Ancak bu gelişmeler de askerin sistem üzerindeki etkinliğini azaltmak için yeterli değildi. Aralık ayında referanduma sunulan ve kabul edilen anayasada da Ordunun ayrıcalıklı yeri korunuyordu. Anayasa’nın referanduma götürülmesi sürecinde başlayan kitle gösterileri ve Al-Ahli taraftarlarına verilen idam cezaları dolayısıyla Ordu yetkilisi Sıdki Subhi’nin “Ordu gelişmeleri yakından takip etmektedir ve eğer Mısır halkı ona ihtiyaç hissederse bir an bile tereddüt etmeden sokakta olacaktır” açıklamasıyla sürece ilişkin erken bir ipucu vermişti.

Öngörülemeyen Türkiye ya da Darbe Darbedir Diyememek

Gelinen noktada Mısır siyasetinde Ordu oldukça güçlü olmasına rağmen darbe karşıtlarının düzenledikleri gösteriler dolayısıyla ciddi bir meşruiyet krizi içerisine girmiş gözükmektedir. Bu noktada değerlendirmeler ilkeler üzerinden yapılırsa ancak sağlıklı analiz yapılabilir. Mısır’da darbe karşıtı gösteriler demokratik teamüllerle yönetildiği önemli bütün politik gruplar ve aktörler tarafından kabul edilen bir ülkede yaratılan bir “istisna durumu” söz konusu. Eğer otokratik ya da monarşik bir rejimde bir askerî darbe gerçekleşmiş olsaydı bu belki de sadece haber değeri taşıyabilirdi. Ancak 25 Ocak Hareketiyle bölgede bir değişim süreci başladı ve Mısır da bu değişim sürecinin en önemli taşıyıcısı durumuna geldi. Mısır Ordusu tüm bunlara rağmen darbeyi gerçekleştirirken uluslararası meşruiyeti elde edeceği için ülke içerisinde Müslüman Kardeşler’den gelebilecek düşük yoğunluklu direnişi de izole edebileceğini düşünüyordu. ABD ve AB darbenin ilk aşamasında “darbeye darbe demeyerek” darbe hükümetine ihtiyacı olan manevra kabiliyetini yarattı ancak bu noktada daha önce tahmin edilmeyen ya da etkisinin düşük olacağı öngörülen Türkiye faktörü devreye girdi.

Darbenin ardından yeni gelen yönetimin meşru olmadığını, demokrasilerde iktidar değişikliğinin tek bir yolla gerçekleşebileceğini dolayısıyla Mısır halkının meşru temsilcisinin M. Mursi olduğunu savunan Türkiye darbenin meşruiyet zeminini kaybetmesine; ABD ve AB’nin pozisyonlarının zayıflamasına sebep oldu. Türkiye’nin bu tavrında Türkiye’de siyasal sistemin 4 kez Ordu tarafından kesintiye uğratılması ve ardından Ordu yönetiminin yaşattığı dramlar sebebiyle oluşan ağır faturaların da etkisi vardı. Mısır’da yaşanan son gelişmeler bir kez daha şunu kanıtladı: Modern siyasal yapılanmada, sivil-asker ilişkilerini dengeleyememiş toplumlar ne kadar farklılaşırsa farklılaşsın Ordular hep aynı tepkileri üretiyor.

Aslında Mısır’da iç politikada yaşanan gelişmeler bölgesel gelişmeleri, bölgesel gelişmeler ve krizler de Mısır iç siyasal kompozisyonunu derin bir biçimde etkiliyor. Selefî grupların siyasal görünürlüğü ve darbe yönetiminin bu ülkeler tarafından desteklenmesi bölgede gittikçe artan Suudi Arabistan ve Körfez etkisini gösteriyor. Diğer taraftan, Filistin-İsrail Barış Görüşmelerinin başladığı bir dönemde Camp-David düzeninin devamından yana tavır koyan Ordu güçleri İsrail tarafından desteklenirken ABD Mısır açısından vazgeçilmez rolünün de etkisiyle iç siyasetteki bütün aktörlerle görüşerek dış politika açısından kendi çizgisine yakın çıktılar üretilmesinin zeminini oluşturmaya çalışıyor ancak Mısır’daki durum her geçen gün zorlaşıyor. Ulusal ve uluslararası çevrelerde Mısır politikası sebebiyle Türkiye’nin Ortadoğu’da tıkandığı söyleniyor ancak gözden kaçırılan bir durum var: Mısır politikası sebebiyle Ortadoğu’da diğer bölgesel ve küresel aktörler batağa saplanmış gözüküyor.



[1] Samuel Finer’ın siyasal hayatta askerî yapıların rolünü irdeleyen klasikleşmiş yapıtının adıdır. Bkz: Finer, Samuel; The Man on Horseback: the Role of the Military in Politics, London, Pall Mall Press, 1962.

[2] Mübarek yönetiminin devrilmesinin ülkesel ve bölgesel yansımalarına ilişkin Umran Dergisi’nin 2011 Mart ve Mayıs aylarında kaleme aldığımız iki yazı yaşanan gelişmelerin öncesine ilişkin daha geniş bir perspektif sunmaktadır.

[3] Mısır’daki olaylar sırasında sosyal paylaşım sitelerinin enformasyon ve dezenformasyon alanlarında, kamuoyu oluşturmada son derece etkin kullanıldığını gören Ordu ve ilintili yapılar Resmi Facebook hesapları oluşturmuş bulunmaktadır.

Bu haber toplam 1334 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim