• İstanbul 14 °C
  • Ankara 16 °C

Onur Korkmaz: Ankara çok ankara

Onur Korkmaz: Ankara çok ankara
Orhan Veli’yi şanslı biri zannederdim; İstanbul’u Dinliyorum’u yazdığı için. Bugün böyle olmadığını öğrendim. Orhan Veli de hemen herkes gibi güzel olan şeyin değerini vakti geçtikten sonra anlayan biriymiş.

Orhan Veli’nin dinleyişi, İstanbul’da yaşarken İstanbul’un ötesine geçebilmiş bir hayatın, anın ürünü gibi gelirdi bana. Böyle değilmiş. Böyle değilmiş demekle doğru bir şey söylenmiş olur mu, kestirmesi güç; bir şiiri yanlış okumanın yollarından biri bu mudur, o nu da. Şiiri, İstanbul’dayken okumak veya başka herhangi bir yerdeyken okumak arasında, kim ne derse desin, büyük bir fark var. Jeopolitik bir fark. Ve bu başka yerlerden bir tanesi var ki şiirin okunmuş olması için orada okunması düşmez şart. Evet. Ben şu an o yerdeyim. ’’O yer’’ diyen ben olunca, Ömerciğim; senin başka bir şey anladığını bilirim ama yazıyı yazmaya devam etmeliyim. İşte bu yüzden yazının başından TAM burasına kadar söylediğim şeyler hakkında konuşmaya ve devam etmeye hakkım da yetkim de vardı. Bu kadarı yeter mi? Hem de nasıl.

Bu sabah bu şiiri mırıldanırken kendi kendime, birden bire; kendi toprağında nasıl başka biterse bir bitki; tereddüte yer kalmadan fark ettirdi ki kendini, bu şiir Ankara’dan başka bir yerde yazılmış olamaz.

Gerçekten öyleymiş. Zahmet edip Orhan Veli’nin hayatını okumadığım için, başta dediğim gibi, Orhan Veli’yi henüz içinde bulunduğu anı yaşarken o anın değerine varabilmiş şanslı ve dahası seçkin biri sanırdım; öyle değilmiş. Ayıp mı? Elbette ayıp. Bugüne kadar Orhan Veli’nin hayatını kısaca bile olsa okumamış olmak ayıp değil de ya ne olacak başka. Bu ayıbı eden bakşa ne eder. Ayıp sahibi hemen herkes gibi kendince, ona okuduğu şiirlerden kurguladığı bir hayat biçer. Benim bildiğim Orhan Veli; fayton yolculuklarına göre beyefendi, denizin dikilebilirliğine göre serseri, basma perdelerde batan günlere göre kenar mahalleliydi. Yani bendeki Orhan Veli, hep o yılların İstanbul’unda yaşamış, beyefendi bir mahalle serserisiydi. Bu, bunu okuyana da garip gelmemeliydi; ‘Orhan Veli bu değil mi’ denmeliydi. Değilmiş.

Bir keresinde biri; İstanbul’dan ayrılırken herkes, İstanbul’a geri döneceğini sanıyor; gibi bir laf etmişti. Lafı eden kimdi, laf tam olarak nasıldı; hatırlamıyorum. Lafı duymuş muydu, yoksa uydurmuş muydu; bilmiyorum. Bana bir kibrit ver Ömer. Velhasılıkelam Orhan Veli’nin de başına gelen KESİNLİKLE buymuş; bu laftan nasibini alamamış olması. Değildiyse de, itirazları kabul etmiyorum. Ankara, İstanbul’u en çok hatırlatan ve onunla en alakasız yerdir. Şimdi ne alakası var derseniz, yok işte.

Bugün öğrendim. 1947 yılında, Ankara’da yazılmış bu şiir. Bundan büyük kanıt olur mu? Ve Orhan Veli; beyefendi bir mahalle serserisi değil, ömrünü çeşitli devlet kurumlarında geçirmiş bir memurmuş. İnsan kendini hayretlere düşüren şeyleri öğrenince, nasıl olur yahu bu, demeden edemiyor tabii. Tüh! Bugün öğrendim. Karşı isimli kitabı yayımlandıktan bir sene sonra 1950 yılının 10 Kasım’ında bir belediye çukuruna düşerek beyin kanaması geçirmiş. Alkol zehirlenmesi teşhisi ile tedavi görüyor ve ölüyormuş: Orhan Veli.

Devamı: https://www.izdiham.com/onur-korkmaz-ankara-cok-ankara/

Bu haber toplam 204 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim