• İstanbul 19 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 23 °C
  • Konya 20 °C
  • Sakarya 18 °C
  • Şanlıurfa 28 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 26 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 19 °C

Osman Suroğlu Portresi

Fahri TUNA

osmansurogluKARİKATÜRİST OSMAN SUROĞLU

Çizgileriyle Şiir Yazan Adam

Çizgiyle şiir yazıyor.

Gönlündeki arı duruluk yüzünü ve eserlerini de aydınlatıyor.

Onun karikatürlerinde Adapazarı yok; Marmara yok; Türkiye yok; XX. Yüzyıl, XXI. Yüzyıl yok.

Suroğlu’nda zaman ve mekan neredeyse hiç yok: Hep bir insan var; hep bir evrensellik var..

Suruşağı Aşireti’nden Baki Bey ile Bedriye Hanım’ın, Gürbüz ve Gürol’dan sonraki üçüncü erkek çocuğu olarak 1955 yılında Tunceli Pertek’te dünyaya gelir; adını Osman Güral koyarlar.

Onlarca köyü bulunan Suruşağı Aşireti’nin büyükleri eldeki köyleri satıp savınca, çalışkan ve mütevekkil Baki Bey’e, yörenin en gelişmiş şehri Elazığ’a göçmek ve rızkını “toprakta” değil “şekerde” aramak düşer; 1956 yılında Elazığ Şeker Fabrikası’nda işe girer: Göçten sonra doğan kız kardeşleri Güngör’le birlikte dört çocuğun “şekerli” yılları başlar.

Osman Suroğlu’nun “şeker gibi adam”lığında “şekerli yılların” etkisi var mıdır, bilinmez.

Sırasıyla Fatih Mehmet İlkokulu, Devrim Ortaokulu, Elazığ Lisesi, Elazığ D.M.M.A.’dan inşaat mühendisliği...

Lise ikinci sınıftayken resim öğretmeni Eftal Kurtuluş’un dikkatini çeker ve karikatüre yönlendirilir; duvar gazetesinde ilk karikatürler, Ustura ve Gırgır’ı yakından takip edişler...

Artık üniversitelidir Osman, özgüvenini kazanmıştır ve Gırgır’a karikatürler gönderir, Oğuz Aral’dan bir not yayımlanır dergide: “İstanbul’a geldiğinizde uğrayın.” Osman Suroğlu, ilk fırsatta İstanbul’a gelir ve ilk durağı Gırgır dergisi olur, Oğuz Aral büyük ilgi gösterir, “çizgin güzel ama tekniğin yetersiz” der, bir yığın öğütle bir dizi malzeme hediye eder ve ekler: “Çiz ve yarın bana getir!” Ertesi gün Suroğlu tekrar Gırgır’dadır, 5 lira telif ücretiyle birlikte artık karikatürleri de her sayı Gırgır’dadır... (1)

Ardından Çarşaf, Zafer, Türk Edebiyatı dergileri, Yeni Asya, Zaman, Yeni Şafak gazetelerinde yayımlanan karikatürler.

Erdinç Şumnu’nun deyimiyle “mühendis özürlüler”den; Bayındırlık Bakanlığı’nda iki yıl mühendis olarak çalışır; askerlik sonrası bir daha “eline pergel almaz” ya, bir ayağı Adapazarı’nda diğer ayağını pergel yapıp, bütün dünyayı çizer.

1986 yılında, Adapazarı’ndan dünyaya ışık saçan ve “yedi düvelde on binlerce okuru bulunan” Zafer Dergisi Ailesi’ne katılır ve on beş yıl süreyle idare müdürü olarak görev yapar.

Ömründe haddini hiç aşmayan Suroğlu’nun 1987’de yayımlanan ilk kitabının adı: Çizgiyi Aşıyorum. Ardından “Karikatür Albümü” 1995’te, “Kuşlar” ve “Mehmet” 1998’de, “Göndermeler” 2000’de, “Çocuksu” 2004’de ve “Osman suroğlu Karikatürleri” 2005’de yayımlanır. Ortak on sekiz kitap ve onlarca kitap kapağı...

Ulusal ve uluslar arası ödülleri kırka yakın ödül: Casino Beringen Uluslar arası Karikatür Yarışması Birincilik Ödülü (Belçika-1993), Yomiuri Karikatür Yarışması Şeref Madalyası (Japonya-1996), World Fastest Clown Yarışması’nda Mansiyon (ABD-2001) ve Cestne Uznanie Karikatür Yarışması Üçüncülük Ödülü ve Mansiyon (Ukrayna-2003). Bir çok ulusal ödül cabası...

Karikatür kadar stilize hat, grafik resimle de ilgilidir.

1985’teki “uyuşturucu” konulu ilk sergisinden bu yana 18 kişisel sergi açmış durumda.

Her türlü haksızlığa karşıdır: Sık kullandığı kelimeler: “Haklısın”, “hakkını veremedim, kusura bakmayın” ve “hakkını helal et.”

Mühendistir amma hesaptan, paradan puldan hiç anlamaz; duru ve saf kalabilmesini buna borçlu olmalı.

İlk Gırgır’da çizdiğine aldanmayın; gırgırdan hoşlanmayan adamdır Suroğlu; hep bir suskun, hep bir ciddi, hep bir ölçülü, hep bir saygılı. Ama iyi espriye rastlarsa dolu dolu güler.

Konuşma özürlüdür; bir panelde on beş dakikalık konuşma hakkını tek cümleyle kullanmıştır: “Ben konuşamam çizerim, ama korkmayın yaz çizmem!”(2)

Karadeniz kökenli Demircioğlularından Makbule Hanım’la evli Suroğlu’nun iki çocuğu var: Büşra ve Mehmet Burak.

Uzun yıllar Altınhan’da (3) ikamet eden Suroğlu, depremden bu yana altın suyuyla bezenmiş eserler çiziyor: Ödüllerin ve sergilerin artışından belli değil mi?

Mütevazıdır; ürettiklerine “pek iyi olmadı”, uluslar arası ödül alan şaheserlerine bile “fena olmadı” der.

Sanatı hep başının üzerinde tuttuğundan, belden aşağıya çizmedi.

2001 Ocak ayından bu yana Yılmaz Güney’in öncülüğünde bir grup arkadaş birlikte yayımladığımız Irmak Dergisi’nde tek olumsuz hareketine rastlanmamış; aksine her defasında ürününü ilk getiren ve eksikleri kapatan o olmuştur: Onunla çalışmak, onunla dost olmak, onunla yakın olmak “Allah’ın insanlara bir lutfu”dur; ne bir kapris bilir, ne bir savsaklama yapar, ne bir atlatmada bulunur, ne bir dalavere çevirir.

Protokol ve prosedür nedir bilmez; herkese ve her keseye aynıdır!

Özü, sözü, gözü ve çizgisi bir adamdır Suroğlu.

Çizgisiyle konuşan, çizgisiyle yaşayan adam!

 

1) Irmak Dergisi, ayın röportajı, Sayı 2001/10, Sayfa 12-13.

2) Suroğlu’nun, Irmak Dergisi ile Adapazarı Büyükşehir Belediyesi’nin 19 Ekim 2001 tarihinde ASM’de ortaklaşa düzenlediği“Adapazarı ve Sanat Panelindeki konuşması.

3) Osman Suroğlu, 17 Ağustos 1999 depreminde çökene kadar Demircioğlu Ailesi’ne ait, Adapazarı’nın en popüler hanı olan Altınhan’ın çatı katında ikamet ediyordu.

 

Bu yazı toplam 4495 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim