* Şiir kadar, şiir hakkında söylenenlerin de ucu bucağı olmadığı gibi, pek eni-boyu da var denilemez. Şehzadenin filleri gibi, herkes bir ucundan tutar ve dokunabildiğinden hissettiği intibaları dile getirir. (Sayfa 20)
* Edebiyatımıza, bir sürü yığma mısranın yanı sıra gerçekten şiir değeri taşıyan eserler de bırakmış olan Abdülhak Hâmid’in, Makber mükaddimesinde şiiri tarif ederken kullandığı ifadeye bakalım:
İnsan bazı kere, hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninden uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryad koparır yahut pek karanlık bir şey söyler yahut hiçbir şey söyleyemez de, kalemini ayağının altına alıp ezer. Bunlar şiirdir. (Sayfa 33)
* Orhan Veli’nin maksadının, hiç olmazsa Garipçilerin giriştikleri teşebbüsün başlangıcında, bu olduğunu zannetmiyorum. O, Ahmet Haşim’in şiir teorisinin değerini koruduğu, hececilerin de alabildiğince saltanat yürüdüğü bir dönemde, zemzem kuyusunu kirletmenin yolunu aramıştır. Ama dediğim gibi, belki iyi de etmiştir: ‘’Şairanelik’’in bir defa sarsılması gerekiyordu. (Sayfa 35)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.