Prof. Dr. Rıdvan Canım: Özbekistan ve Azerbaycan İzlenimleri – II

Prof. Dr. Rıdvan Canım: Özbekistan ve Azerbaycan İzlenimleri – II
“Mehmed Âkif Ersoy’u Doğumunun 150.Yılında Buhara’dan İpek’e Bilgi Şöleni” adlı program çerçevesinde ilk olarak gittiğimiz Özbekistan’ın Buhara, Semerkand ve Taşkent şehirlerine dair izlenimlerimizi önceki yazımda sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.

Özbekistan’dan sonraki durağımız bu defa Azerbaycan’ın başkenti Bakü idi.. Evet, üç gün boyunca da “Odlar Yurdu” can Azerbaycan’da olduk. Bakü’de Hazar Üniversitesi kampüsünde iki gün devam eden oturumların ve anma programlarının ardından şehidlikler, İçeri şehirdeki Kız Kalesi ve Şirvanşahlar Sarayı ziyaretlerimiz, Bakü’nün seçkin eğitim kurumlarından biri olan Atatürk Lisesi’nin M. Akif Ersoy için hazırladıkları anma programı ile devam etti. İnce Sanatlar Müzesi, Minyatür Kitaplar Müzesi, TYB yönetimi tarafından gerçekleştirilen Azerbaycan Yazarlar Birliği ziyareti ile Türkiye Büyükelçiliği ziyaretleri programda yer alan diğer etkinlikler arasında idi.

Çoğunluğunu Azeri Türklerinin oluşturduğu 8 milyona ulaşan nüfusu ile bugünkü Azerbaycan, kuzeyde Dağıstan Özerk Cumhuriyeti, batıda Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri, güneyde İran, doğuda ise Hazar Denizi ile çevrilmiş.. Ülkenin para birimi Manat.. Değerini merak edenler için söyleyelim: Şu anda 1 Manat=17 TL. Abşeron yarımadasında kurulmuş bulunan başkent Bakü dışında ülkenin en önemli şehirleri arasında Gence, Lenkeran, Nahçıvan, Şamahı, Kuba, Şeki, Sumgayıt ve Mingeçevir ve en yeni şehirlerinden biri olarak Karabağ’ın kalbi Şuşa önemli yerleşim merkezleri olarak dikkati çekiyor. Bakü ve çevresi ise bilindiği gibi dünyanın en eski ve en zengin petrol alanları arasında yer alıyor.

28e98fa2-b4c2-4921-9af0-4870be7ebd70.jpeg

Tarih boyunca nice kavimler gelmiş geçmiş, nice hanedanlıklar kurulmuş ve yıkılmış bu topraklarda.. Bir ara Sasaniler döneminde Zerdüştlüğün bile önemli merkezleri arasında olmuş Azerbaycan toprakları.. Bakü’de Şehidler Hıyabanı’nı gezerken gördüğümüz muhteşem  “Ateşgede” veya “Ateşgah” herhalde bu eski kültürlerin ve inanç sistemlerinin günümüz Azerbaycanına bir bakıyesi olmalı diye düşündüm.. Müslümanların bu toprakları fethetmesi ise Hz. Ömer zamanına rastlıyor. Her ne kadar Azerbaycan Hunlar, Göktürkler ve Hazarlar zamanında Türklerin kontrolünde kalmış ise de Müslüman Oğuzlar/Türkmenler bölgeye Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan önce 1029’lardan itibaren gelmeye başlamışlar.  Zaman zaman Osmanlı idaresi altına da giren Azerbaycan’da müstakil bir devlet ilk defa 1918 yılında M. Emin Rasülzade’nin öncülüğünde kurulmuş.. Bakü’nün merkezindeki Şehidler Hıyabanında bulunan Kafkasya İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa ve askerlerine ait anıt  ise bu kurtuluş günlerinin anısına Bakü’yü Rusların elinden kurtaran kahramanlar adına dikilmiş..  Ancak  kısa bir süre sonra Osmanlı kuvvetleri Mondros Mütarekesi gereği bu topraklardan çekilince İngilizler bölgeyi işgal etmişler. 1920 yılında da Rusların Azerbaycan’ı işgali ile Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş.. Ve nihayet uzunca bir aradan sonra 90’lı yıllara doğru Sovyetler Birliği’nde başlayan “açıklık” politikaları ile birlikte Azerbaycan’da da muhalif kitleler Halk Cephesi etrafında toplanmışlar. Ne var ki Dağlık Karabağ bölgesindeki gerginliği bahane eden Ruslar, Ocak 1990’da Bakü’ye kanlı bir müdahalede bulunmuş.. Hafızasını biraz zorlayanların da kolayca hatırlayacağı gibi binlerce silahsız Türk, tanklara karşı koymaya çalışırken şehid olmuş..

Diğer taraftan Azerbaycan tarih boyunca farklı kültürlerin, Mazdeizm, Zerdüştilik, Maniheizm ve İslam gibi farklı inanç sistemlerinin  bir arada yaşadığı bir mozayik olmuş.. Bu topraklarda yaşayanlar Arapça’ya yapılan tercümeler yoluyla Yunan düşünce sistemlerini tanıma imkanını bulmuş.. Mahmud-ı Şebüsteri gibi bir büyük sufi, Nizami-i Gencevi, Hakani ve Seyyid Nesimi gibi şöhreti asırları aşan şairler, ünlü matematik ve astronomi bilgini Nasirüddin Tusi, yine filozof ve tarihçi Celaleddin Devvani hep bu coğrafyanın ilim alemine sunduğu yıldızlar olmuşlar..

19. Asır başlarında Azerbaycan’da büyük bir atılım yapan basın yayın faaliyetleri günümüzde de aynı şevk ve heyecanla sürüp gidiyor, gördüğümüz kadarıyla.. Azerbaycan Türkleri inanılmaz derecede okumaya düşkün insanlar.. Şiirin apayrı yeri var bu toplumda.. Nüfusu neredeyse 3 milyonu aşan Bakü, Kafkasya’nın ve belki de bütün Orta Asya Cumhuriyetlerinin en güzel ve en kalabalık şehirlerinden biri olarak dikkat çekiyor.. 19.asrın başlarında Bakü sadece 3000 nüfuslu mütevazi bir kasaba iken petrol gibi “çağın en aziz madeni”ne sahip olmakla ve batı kaynaklı yabancı sermayenin gelişi ile ani bir nüfus patlaması yaşamış belli ki..

d5d99780-dffb-4442-89a3-4ac1a80ab384.jpeg

Azerbaycan Türkleri Bakü’ye “şeher” diyorlar.. Hazar denizinin batı sahillerinde yer alan ve Abşeron yarımadasının güneyinde doğal bir liman şehri olan Bakü; halen Azerbaycan’daki sanayi, ticaret, bilim ve kültür faaliyetlerinin de merkezi konumunda.. Bakü adına ilk kez 10.asır İslam coğrafyacılarının eserlerinde Baku, Bakuh veya Bakuye şekillerinde rastlanıyor.. Bakü’nün  “Rüzgarlar şehri” olarak anılması ise gördüğümüz kadarıyla pek de boşuna değil!

12.asrın ortalarından itibaren Şirvanşahların yaşadığı Bakü, 13. ve 14.yüzyıllarda Moğol işgallerine maruz kalmış.. Şah İsmail tarafından Safevilere kazandırılan bu güzel şehir, sonraları Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından da Osmanlı topraklarına katılmış.. Zamanla da İran, Rusya ve Osmanlı devletleri arasında bir türlü paylaşılamayan bir şehir olmuş..

Bakü, çevresindeki birçok ülkeye hava, kara ve demiryolları ile bağlanmış.. Moskova, Tiflis, Erivan ve Mohaçkale gibi başkentlere de her türlü ulaşım mümkün.. Bakü şehir nüfusunun %50’ye yakınını Azeri Türkleri oluştururken, %30’a yakınını Ruslar,  %15’e yakınını Ermeniler ve geri kalan %5’lik kısmını da diğer yabancıların teşkil ettiğini öğreniyoruz.

Özellikle Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan Bilimler Akademisi ile başta anma programımıza ev sahipliği yapan Hazar Üniversitesi olmak üzere çok sayıda özel üniversite, çeşitli tiyatrolar, opera ve bale kuruluşları, 150’nin üzerinde kütüphanesi, 20’ye yaklaşan müzesi, resim ve sanat galerileri ile aynı zamanda bir bilim-sanat ve kültür şehri Bakü.. Esasen uzun geçmişi boyunca sayısız düşünür, şair ve sanatkar yetiştirmiş olan Azerbaycan’ın esasen köklü bir kültür birikimi var. Nizami-i Gencevi, asker şairlerden Kadı Burhaneddin ve hurufiliğin büyük ismi Seyyid Nesimi yine bu topraklarda yetişmiş.. Ünlü  besteci Abdülkadir Merâgî sesini bu topraklardan yükseltmiş dünyaya.. Yörede hüküm süren Karakoyunlu ve Akkoyunlulardan sonra gelen Safeviler de aynı geleneği sürdürmüşler. Özellikle meşhur  Safevî Hükümdarı Şah İsmail,  “Hatayi” mahlasıyla hem klasik şiir, hem de halk şiiri tarzında meydana getirdiği eserlerle hurufi ve şii inançlarını yaymaya çalışmış.. Dede Kokut Hikayeleri bu dönemde ortaya çıkmış..

Kuşkusuz Azeri edebiyatını dünyaya tanıtan isim, şöhreti çağları aşan büyük şairimiz Fuzuli olmuştur. O bugün de bütün Türklerin gönüllerinde yaşamaya devam ediyor. 19.asırda Azerbaycan’ın Kuzeyi Rusların, Güneyi de İranlıların eline geçince bu coğrafyalarda gelişen edebiyatların istikametleri de farklı oldu. Bir bölgenin merkezi Bakü olurken, diğerinin Tebriz oldu. Özellikle Bakü merkezli şair, yazar ve sanatkarlar Rus okullarında aldıkları eğitim neticesinde Batı edebiyatını ve ürünlerini yakından tanıma imkanı bulmuşlar. Bu dönemde özellikle Hasan Bey Zerdabi, Şefi Vazeh, Abbaskulu Ağa Kutkaşınlı, Mirza Kazım Bey, Feth Ali Ahundzade Azeri edebiyatının batılılaşma yolundaki öncüleri oldular. Kazım Bey Zakir, Aşık Abbas, Aşık Elesger, Seyyid Azim Şirvani özellikle aşıklık geleneği çerçevesinde halk şiirine yönelmişler.

20.asrın başlarında Rusya’da gerçekleşen devrim Azerbaycan’da da milliyetçi akımların uyanışına vesile olur. Ahmed Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali önderliğindeki bu hareket, Cafer Cabbarlı, Celil Mehemmed Kuluzade, Üzeyir Hacıbeyov, Sabir ve Hüseyin Cavid gibi sosyal yönü güçlü izleyiciler buldu. Son dönemlerde Rasul Rıza, Samed Vurgun, Osman Sarıvelli, Bahtiyar Vahabzade, Nebi Hazri Babayev, Yusuf Ezimzade, Bayram Bayramov, Settar Ahundov ve Enver Memmedhanlı öne çıkan isimler olmuştur. Kuşkusuz Güney Azerbaycan’ın son dönemlerde yetişen en büyük ismi ise Şehriyar’dır.

f79e0026-28ff-47a2-9c96-4e6b7613699e.jpeg

Yolunuz Bakü’ye düşerse ilk uğramanız gereken mekanlardan birisi harhalde Bakülülerin “İçeri Şeher” adını verdikleri Sur içi ya da kale içi, yani Eski Bakü’nün merkezi olmalı.. Burayı görür görmez birden “Selçuklu” düşüyor yüreğime nedense..  Eski şehri kuşatan bu muhteşem kale, 16.asır başlarında Şah İsmail tarafından şehrin fethi sırasında tahrip olmuşsa da sonraki devirlerde onarılmış.. Özellikle bu bölgede yer alan Mescid-i Muhammedi’nin “Sınık Kale” adıyla bilinen taş minaresi, halen ayakta olan en eski Türk minaresi olarak kabul edilmekte.. Her ne kadar Bakü’deki gezilerimiz esnasında dini yapılar pek gözümüze çarpmasa da  Azerbaycan müslümanlarının büyük çoğunluğu şii/caferi mezhebine mensup.. Aslında 1920’li yıllardan itibaren Azerbaycan Türkleri yoğun baskılara maruz kalmışlar.. Önce hac ibadetleri yasaklanmış, ardından şii/caferi müslümanların İran ve Irak’taki kutsal mekanları gidip gezmeleri engellenmiş.. 1924’te din tamamen yasaklanmış, 1928’lerde medreseler kapatılmış, bir yıl sonra Arap alfabesi ortadan kaldırılarak 1930’lu yılların başında bütün vakıflara el konulmuş.. Nihayet 1936 yılında Azerbaycan’ın Sovyetler Birliği’ne katılmasıyla birlikte ülkenin Müslüman ülkelerle bağlantısı bütünüyle kesilmiş.. Ancak uzun bir aradan sonra 1990’lı yıllarda yeniden yapılanma ile birlikte özgürlükleri kısıtlayan şartlar önemli ölçüde ortadan kalkmış denilebilir. Bugün Bakü’de bir İlahiyat Fakültesi’nin açılmış olması bile bunu gösteriyor.

İçeri şehir’de yer alan tarihi yapılar arasında meşhur Kız Kalesi ile Şirvanşahlar Sarayı, Şirvanşahlar Türbesi, Seyyid Yahya el-Baküvi Kümbeti ile Mescid-i Cuma özellikle görülmesi gereken eserler.. Eski Bakü’nün bu bölgesini, taş evleri ve uzansanız karşı evin penceresine ulaşacağınız kadar yakın, dar sokaklarıyla eski Urfa ve Mardin, belki Erzurum ve Diyarbakır evlerine, sokaklarına benzettim nedense..  Aynı sıcak ve samimi hayat kesitlerini buralarda da görmeniz mümkün.. Gerçi Bakülüler, belki genelde Azerbaycan Türkleri bizden ayrılması mümkün olmayacak derecede “bizden” insanlar.. Dilleri aynı, inançları aynı, gelenek ve görenekleri aynı, kültürleri aynı.. Hatta o kadar aynı ki, bu ayniyet zaman zaman yabancı bir ülkede olduğunuzu unutturacak boyutlara ulaşabiliyor. Çarşı pazarda, hemen her yerde Türkiye’den sanatçıların posterlerini görmek, müzik marketlerde albümlerini bulmak mümkün.. Parklarda, çay bahçelerinde kendi otantik müziklerinden çok bizim sanatçılarımızdan parçalar dinliyorlar. Burada belki bir parantez açmak gerekir. Şöyle ki : Azerbaycan’ın, kökü asırlar öncesine uzanan bir musiki geleneği var aslında.. Tüm Orta Asya Türk kültürünün ruhunu yansıtan eserlere de sahip bulunuyorlar.

cebb8b2d-a61b-4c17-8d0a-feb1974b8501.jpeg

Bakü’de dikkatimizi çeken hususlardan birisi de, bütün diğer Rus ve Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi, büyük parkların, yeşil alanların, geniş caddelerin ve devasa heykellerin olmasıydı. Azeri Türklerinin unutulmaz şairleri Nizami, Hakani, Nesimi, Fuzuli ve  Sabir’in, Şirin için dağları delen Ferhad gibi bir aşığın, Hüseyin Cavid ve Neriman Nerimanof gibi önderlerin görkemli heykellerini park ve caddelerde, meydanlarda görmek mümkün..

Bakü’nün inanılmaz derecede gürültülü bir şehir.. Trafik manzarası İstanbul’dan çok da farklı değil aslında.. Sahil boyunca uzanan yemyeşil parklar yorgun Bakülüleri dinlendirmek için yetip artıyor. Başkent Bakü’nün görülmesi gereken yerlerinden birisi Fahr-i Hıyâbân, öbürü de Şehitler Hıyabanı.. Haydar Aliyev ve Ebulfez Elçibey buradaki ziyaretlerimiz arasında yer alıyor.

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin her geçen gün arttığı ve güçlendiği gözle görülür boyutlarda..  Özellikle son Karabağ savaşında Ermenilere karşı kazanılan zafer iki devleti ve bu devletlerin halklarını daha da yakınlaştırmış. Bu süre içinde ilişkiler, kardeşlik, dostluk ve dil birliği noktasının ötesinde stratejik ortaklık aşamasına yükselmiş.. Türkiye’nin de katkılarıyla güçlü bir ordu kuran Azerbaycan, bugün diğer ülkelere barış gücü askeri gönderecek kadar uluslar arası kurumlarla bütünleşmiş.. ABD, Rusya ve İran’la ilişkiler dengeye oturtulmuş..

Azerbaycan’la kökleri çok eskilere dayanan tarihi bir dostluğu paylaşan Türkiye ve Türk iş adamlarımız, Azerbaycan’a son derece riskli sayılabilecek bir dönemde yatırımlar yaparak bu ülkenin ekonomisinin gelişmesine ve dünya ekonomisiyle entegre olmasına büyük katkılar sağlamışlar. Başta Bakü olmak üzere ülkenin hemen her tarafında, Gence, Sumgayıt, Zagatala, Göyçay, Abşeron, Tovuz, Gebele, Şeki, Hacıkabul, Şamahı, Ağdaş, Lenkeran gibi önemli yerleşim alanlarında farklı sektörlerde hizmetler veren yaklaşık 300’ün üzerinde şirket kurulmuş.. Son olarak tekrar Azerbaycan toprakları arasına katılan Dağlık Karabağ bölgesi de öncelikle Türk şirketlerinin inşa faaliyetlerine tanık oluyor. Gıda, konfeksiyon, mobilya ve dayanıklı tüketim mallarının satışı ile ilgilenen ticaret sektörü, sağlık kuruluşları, eğitim hizmetleri, lokantalar, banka ve sigorta hizmetleri ile uğraşan hizmet sektörü, üretim ve montaj yapan şirketlerden oluşan sanayi sektörü, inşaat ve dekorasyon malzeme satışı ile ilgilenen inşaat sektörü, telekomünikasyon, otomotiv ve nakliye, basın-yayın hizmetleri ile ilgilenen ulaşım ve haberleşme sektörü, Azerbaycan’da sektörel bazdaki Türk yatırımları olarak dikkat çekiyor.

3efb6ad5-e333-4732-8c35-d466a5625d3f.jpeg

Türkiye’ye dönerken neler getirdiniz diye sorarsanız işte size cevap : İki tarafı inanılmaz güzellikte yemyeşil dev ağaçlarla süslenmiş geniş caddeleri, geçen asırların muhteşem şehir mimarisinden örnekler sergileyen muhteşem taş binaları, içeri şehriyle bizi eski zamanlara taşıyan, Hazar’daki petrol kuyularıyla gözümüzden hiçbir zaman kaybolmayacak olan hayal şehir Bakü, yüreğimize nakşettiğimiz Azerbaycan musikisi, Türk dünyasının dört bir yanından gelip tanıştığımız, biliştiğimiz gönül dostları, bize ev sahipliği yapan ve “Ben gurbette değilem, gurbet benim içimde” diyen Türkiyeli bir avuç dost.. Ve milli şairimiz merhum Mehmed Âkif Ersoy’u  yüreğindeki vatanla buluşturmanın mutluluğunu yaşayan bizler.. Teşekkürler Türkiye Yazarlar Birliği, teşekkürler TÜRKSOY ve TİKA, sözün kısası emeği geçen her kurum ve kuruluşa, herkese teşekkürler.. İşte odlar yurdu, ateşler ülkesi Azerbaycan seyahatimizden geriye kalanlar…

Güzellikler içinde olunuz.

Bu haber toplam 142 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim