12 Mart 1921
Bir ümit yeşerir bu tarihte. Varlık ve yokluk arasındaki bir millet, diriliş türküsünü söylemek için doğrulur, ayağa kalkar yeniden.
Safahat’ta ıssız aşiyanların içinde kimsesizlikten bunalan Âkif, yine aynı eserde “İlahî, aşina yok mu?” (Ersoy, 2007: 201) diye haykırmış, yüreğindeki elemi paylaşacak birini arayıp durmuştu kendisine. İşte böyle bir fiilî duanın kabulüydü 12 Mart 1921. Zira İstiklâl Marşı’mız, bu tarihte kaleme alınmıştır.
Evet, İstiklâl Marşı’mız, Anadolu toprakları üzerinde sayısız baykuşun öttüğü bir dönemde Türk milletini “Korkma!” nidasıyla cesaretlendiren ve ufukları saran çelik zırhlı duvarlar karşısında “Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.” diyerek o milletin, o duvarlar önünde yiğitçe bir duruş sergilemesine vesile olan bir destandır.
Yüz yıl geçmiş olsa bile, İstiklâl Marşı’mızı her okuduğumuzda Mehmed Âkif’in yazarken duyduğu o ulvi hisleri bizler de bugün aynı ölçüde duymaktayız kendi içimizde. Ve gök kubbe başımızın üzerinde durdukça, yeryüzü ayaklarımızın altında kaldıkça İstiklâl Marşı’mıza duyduğumuz bu hissiyat da hiçbir vakit değişmeyecek.
Neden mi? Çünkü, Safahat’ta, Âsım’ın nesline “Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın, Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb, Seni ancak ebediy- yetler eder istîâb.” diye seslenen Âkif, Millî Mücadele’deki neferlerimize İstiklâl Marşı’mızda aynı edayla seslendi: “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,aşa- rım./Yırtarım dağları,enginlere sığmam, taşarım.” Bu sesleniş, bizdeki inancı ziyadeleştirmekte ve bize, “Bu topraklar üzerinde sonsuza kadar yaşarız” azmi vermektedir. İşte bundandır ki gelip geçen zaman içinde hiç sönmedi 12 Mart meşalesi.
Neden sönsün ki? Âkif’in İstiklâl Marşı’mızda “tek dişi kalmış canavar” olarak nitelendirdiği “medeniyet”, Safahat’ta çizilen resimde gördüğümüz kadarıyla İslam aleminin yaşadığı ve candan aziz olan aşiyanları ıssız bırakmış, bir zamanlar ceylanların koşup sektiği vadilerde kurbağaların sekmeye başlamasına neden olmuştur. Âkif’in İslam coğrafyasını gezerken bu manzaralarla karşılaşması ve geçtiği yollarda yürek yakan ağıtlar dinlemesi 12 Mart meşalesinin hiç sönmemesi gerektiğini hatırlatıyor bizlere. Sahi ne demişti Âkif, “Gitme ey yolcu! Beraber oturup ağlaşalım/ Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım” (Ersoy, 2007: 202).
İstiklâl Marşı’mızda tam da böyle bir toplumla karşılaşır Mehmed Âkif, Safahat’ta karşılaştığı topluma inat. Öyle bir toplumdur ki o, birlik ve beraberlikten yoksun, ahlaki yozlaşma içindedir. Safahat’ta karşılaştığı bu topluma sitem eder: “Beklediğin kıyamet sabahı mıdır?/ Gün batıyor, sen arıyorsun sabahı” (Ersoy, 2007: 292).
İstiklâl Marşı’mızda ise ezelden beri hür yaşayan ve göğsünde bu imanla yaşamaya alışan bir millet çıkar karşımıza. Bu millet Hakk’a tapmakta ve hayasızca yapılan akınlara göğsünü siper edebilecek meziyette olan bir millettir.
Güneşin üstüne doğduğu Şark alemi Safahat’ta, sırtını karanlığa dayamış vatandan da vatan sevgisinden de vazgeçmiş hâldedir. Rahmet beklentisi yoktur. İstiklâl Marşı’mızda ise bastığı yerleri “toprak” diyerek geçmeyecek olgunlukta bir milletle karşılaşırız.
İstiklâl Marşı’mız, henüz Safahat’ta “Artık bize göster ki o ferdayı bunaldık!” (Ersoy, 2007: 290) diye haykırmadığı bir dönemde ve hep bir umutla bakılan ferdadan tam beş yıl önce dökülmüş kaleminden Mehmed Âkif Er- soy’un. Buradan anlamaktayız ki istiklâl, bir Türk için savaşta da zaferde de her zaman peşinden koştuğu bir kızıl elma olmuştur. Kısacası Safahat’ta edilen duanın karşılığıdır İstiklâl Marşı’mız.
Safahat’ın her sayfasında karşımıza çıkan umut ve İstiklâl Marşı’mızda anıtlaşan zafere olan inanç duygusu geçmişi her yönüyle gözlerimizin önüne
SAFAHAT’TA İSTİKLÂL MARŞI’MIZIN İZLERİ
Rabia Nur Yücedal
seriyor bizlerin. Bu nedenle “Bastığı yerleri toprak diyerek geçmemeli, tanımalı.” Âsım’ın nesli. Düşünmeli altındaki binlerce kefensiz yatanı. Zira, bu dizeler toprağın bir yanının sızılı olduğunu bize söylerken diğer bir yanının da içinde gurur barındırdığını bize söylüyor. Mehmed Âkif, damlada deryayı sunuyor bizlere.
Safahat mazinin İstiklâl Marşı’mız geleceğin sesi oluyor bizler için. Maziye dalıp geleceği kucaklamak ne büyük saadet. “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar.” Yeis yok! “Durmayalım” ki “Alınlar Terlesin.” Çünkü iman dolu bir serhaddimiz var bizim. Durmayalım ki, gökyüzünde yankılansın “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin İstiklâl.” müjdesi. Ki bu müjde göklerde ve Türk milletinin gönlünde yaşamayı hak ediyor.
Şanlı bayrağımızın ilelebet bu gök kubbe altında dalgalanması ve İstiklâl Marşımızın ilelebet bu yeryüzü üzerinde yankılanması biz Âsım’ın neslinin peşinden koştuğu yegâne gayedir.
Bilinmeli ki “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet/ Hakkdır Hakk’a tapan milletimin İstiklâl.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.