Mesele şu: bu ülkede yaşayan insanların bir bölümü 1920'li, 30'lu yılların özlemini çekiyor. O günler, şimdilerde de yaşansın istiyor.
Bir bölümü ise o yılları aşma çabasını taşıyor.
Hangisinden yana olmalı?
20'li, 30'lu yılların hevesinde olanlar, o günleri devrimcilik, atılganlık yılları olarak anımsamak istiyor.
Oysa bir durumun ayırdında olmak gerekiyor: o günlerin devrimciliği (bu da aslında tanımlamaya bağlı bir kavram, gerçekte devrimcilik midir o, yoksa bir zamanların halk yakıştırmasıyla devirimcilik midir) o günlerin özgül koşullarının ürünü müydü? Başka bir söyleyişle, o günlerin zorunluluğu mu öyle gerektiriyordu devrim adı verilen kimi değişiklikleri, dönüşümleri öngörmeyi, yoksa Batı karşısında yenilgiye uğramış olmanın getirdiği bir zihin kargaşasının, karmaşasının ürünü olarak mı dışlaşıyordu bütün o değiştirme çabaları?
Yazının devamı: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/RasimOzdenoren/30lara-mi-tutunmali-onu-asmaya-mi-calismali/40325






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.