• İstanbul 8 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 10 °C
  • Sakarya 7 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 12 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 3 °C
  • Bursa 7 °C

Şehir Konulu Kimi Araştırmalarımız -İtirazlar- Düşüncelerimiz

M. Ali ABAKAY

-Merkezin ülke çapında kurulmasına inanıyor musunuz?

Suallerin devamı, elbette bu minvalde. Bir ideale gönül vermiş insanın, kendisini yalnız hissetmesine rağmen, ısrarla bu konuda makaleler ele alması karşısında çaresiz olanların söyleyecek lafları olmaz, özellikle. Aslında kendisini mizah alanında yetkin gören biri olarak, mizah dilimzin önüne çıkan "Şehir Araştırmacısı" sıfatına halel gelmesini istemiyoruz, açıkçası. Endişemiz, bir yönüyle bundandır.

Israrla, kararlılıkla sürdürdüğümüz çalışmalarımız, bizi kabul etmekten uzak olanları dahi rahatsız ediyorsa doğru yolda olduğumuzun fevkindeyiz. Ülkenin dört bir yanında Şehri Araştırma Merkezleri kurulduğu vakit, bir kaza ve bela olmazsa, ömrü veren emanetini o zaman almamış ise, mutluluk duyarız ve bir köşede seyre dalarız, merkezlere gidip gelen insanımızı, araştırmacıları, tarihini, kültürünü, geleneğini, dilini ve inancını araştırmak isteyenleri. Yok, Hakk, vak'î bulursa bize dua edenlerin sayesinde birazcık rahat etmiş oluruz, açıkçası.

Sultan Sa'sa'a Hamza Beg Camii Mervanî Mescidi

Diyarbakır Ulu Camii... TYB Kültür Kervanı'nın Diyarbakır Durağı. Camii'de bir yetkili-İmam-, mekânı tanıtırken bildik kaynaklardan konuşuyor. Kendisine Ashab-ı Kehf'e dair bir şeyler anlatmanın faydası nâ-mümkün... Misafirlere  yağışlı bir havada avlu ortasında ne anlatabilirim ki... Tayini başka bir ile çıkmış Mülkî Amir, gelen bakan yardımcılarına ve misafirlere camii ile kilise arasında ilişkiyi anlatıyor. Ben, ne diyebilirim ki, bu hengamede. Camii İmamı "Kilise" der,  adeta kilise olmasaydı- kanaatimiz bu yönde değil- camii olmazdı sonucuna götürür, mantık bizi.

Diyarbakır Şehir Araştırmalarımızı yansıttığımız, bazen şehre dair yazılarımızla adeta okuru oldukça çileden çıkarttığımızı peşinen kabul ettiğimiz TYB Sitesi'nde üzerinde durduğumuz  önemli konulardan bazıları vardı: İslâmın İlk Valisi Sultan Sa'sa'a, Hamza Beg Mescidi, Mervanî Mescidi.

Sultan Sa'sa'a Kabri'nin sembolik olarak yapılacağı ve bu alana yıktırılan mescid ve medrese yerine ibadete açık bir mescidin ihaleye verildiği İlin Mülkî Âmirince resmiyete dönüştürüldü.

İkinci Husus, 27 Sahabenin medfûn bulunduğu alana yaptıırlan Camii karşısında vaktiyle yaptırılan Hamza Beg-kimisince Sîn Camiî- zamanında Vakıflar Genel Müdürlüğü marifeti ile satılmıştı.TOKİ Kapsamında yapılacak düzenleme ile yıktırılmak istendi. Kimisi SİT  Alanı olan burada Roma Antik Tiyatrosu'nu kimi kaynaklara dayanarak ve yerin eğimi sebebiyle arkeolojik kazılar yapma yolunu seçti.

Diyarbakır'ın barış esintileriyle turizm alanındaki fonksiyonu düşünüldüğünde bu mekân'ı ziyarete gelecek olan milyonlarca turisti düşününüz. Hz. Süleyman ve arkadaşlarının defnedildiği yer ve onlara saygının ifadesi olan Meşhed Camii (Şehitler Camii), gelecek ziyaretçi yükünü kaldırmaktan uzaktı. Talebimiz, Hamza Beg Camii- Mescidi'nin ibadete açılmasıydı. Yıktırılmaktan zor kurtarılan ve Mescid- Camii olduğu tescil edilen bu yapının ileride gelenlerin ibadet ihtiyacını karşılaması üzerinde durduk. Yer üstünde mevcut tarihî eserleri koruyamayanların yer altına olan sevdasını anlamaktan uzak da değiliz. Ankara Hacı Bayram-ı Velî Camii misalini belirttik, camii-mecscid kalsın, etrafında arkeolojik kazılarınızı yapın. Elbette Roma da tarihtir, tiyatro da tarihî eserdir. Akdeniz'de, Ege'de, Marmara'da mebzul miktarda Roma Eseri olmasına rağmen yer altında olanı sahiplenmek isteyenler, Roma Dönemi Surların içler acısı halinden haberdardır elbette. İç Kale onarımı yarıya gelmeyeli seneler olmuş iken, bitirilmemişken ve ele yüze bulaştırılmış iken Hz. Süleyman Camii için çok sonradan kollar sıvanmış, dağ fare doğurmuştu, yapılan restorasyonlar görüldüğü zaman.

Mervanî Mescidi-Camiî, hem erkeğe hem kadına hitap eden iki bölümlü ve Diyarbakır Kalesi'nde bulunan tek ibadethanedir. Keçi Burcu'ndaki İsevî İbadethanenin de ismini ilk kez tespit eden biri olarak, bu mekânın gerçek manada kullanımının beklenen ve özlenen bir durum olduğunu belirttik, yazılarımzıda.

Kültür ve  Turizm Bakanlığı Sitesi'ne İtirazımız

Kültür ve Turizm Bakanlığı'na Sayın Bakan Ömer Çelik'e ithafen de www.tyb.org.tr 'de bir açık mektup yayınladık, yakın zamanda. Bu mektubumuzda Müslüman Arapların Diyarbakır'ı işgal hususunun (!) ilgili Bakanlığının Diyarbakır'a   ayrılan bölümünü sunmuştuk:

" Yapılan değişiklere ilişkin farklı dönemlere ait bir çok kitabeyi üzerinde taşımaktadır. Diyarbakır 639 yılında Müslüman Araplar tarafından işgal edildiğinde, aynı alan üzerinde bulunan bir kilise kısmen camiye çevrilmiştir. Daha sonraki dönemlerde de etrafındaki yapılarla birlikte gelişen yapı kompleksi, restore edilmiştir. Plan itibariyle Şam’daki Emeviye Camii’nin Anadolu’daki bir yansıması olarak görülen yapı, Müslümanlar tarafından 5. Harem-i Şerif (Mukaddes Mabet) olarak kabul edilmektedir."

Bu ifadelerden altı çizili olanından ne anlamaktayız? Biz, işgallerin nasıl olduğunu biliyoruz da yeri değil anlatımın... Sayın Bakan, bu ifadeleri öncelikle bu siteden çıkartmalıdır, Fetih ve İşgal arasındaki farklılığı anlamaktan uzak olanların düşündükleri kendilerine ait olsun. o zaman "İstanbul da Sultan II: Mehmet tarafından işgal edilmiştir "hükmüne bizi, götürmez mi?

Mervanî Salatanatı'nın hangi tarihte başladığı ve bittiği hususunda bilgi sahibi olmayanların kalkıp, aynı sitede Keçi Burcu için yazdıklarına ne demeli? 1223 Senesinde Mervanîler tarafından onartıldığı bilgisine kavuşuyoruz, bu şehri tanıtan kitapçıkta.

Di,yarbakır'ın o dönemde Selçuklu Hükümdarı Sultan Muhammed Melikşah'tarafından alındığı ve Muhammed Melikşah'ın 1091'de zehirlenerek ölümü bilinmesi zor olan bilgi midir? Diyarbakır'a egemen olan Selçuklu Dönemi'nde Mervanî bu burcu 1223 Senesinde mi onarmıştır? Burcu onaran Mervanî'dir de tarih 1223 değidlir. Bu burcun hakkında şu anda yerinde yeller esen kitâbesinin fotoğrafını yayınlama yeri değil, burası açıkçası.

TYB Sitesinin Katkıları

Evet, Sultan Sa'sa'a aslen Arab idi. Ashab'dan idi. Şehrin ilk İslâm Valisi idi." Valilik, bu sebeple işaret ettiğimiz doğrultuda, gereğini yaptı." kanaati bizde tam olarak hasıl olmasa bile, yazdıklarımızın etkisi oldu, bu kabullenişte. www.tyb.org.tr üzerine düşeni hakkıyla yerine getirdi. bunu bu arada belirtelim.

Hamza Beg, bir Akkoyunlu idi. Bir hükümranlığı vardır, Diyarbakır'da. Ashab'ın medfûn olduğu yerde bir ibadethane yapma ihtiyacına cevap vermiştir. Akkoyunlular, bir dönem şehre hakim olmuşlardı. İslâm İnancı'na bağlı idiler. Hamza Beg Türk idi.

Mervanî, aslen Kürd idi. Yaptıkları Mabed, seksen seneyi aşkın depo ve gereksiz işlerin alanı oldu. Diyarbakır Kalesi burçlarında yapılan tek camii-mescid vasfına sahip idi. Mervanî Hükümdarı, İslam inancı'nda idi. İşlevsiz bırakılmış idi. Kitâbesi olmasına rağmen, mihrabı yerinde durmasına rağmen turizm amaçlı restorasyona tabıî tutulan iki burçtan birinde yer alıyordu.

Dikkat ediniz, biri Arab, biri Türk biri Kürd olmak üzere üç Mescid- Camii için yazdıklarımızı usulen özetledik. Üç milletten üç isim ve her üçü de Müslüman. Milliyet ayrımı yapmadan, tarihe mal olmuş üç mekânın savunmasına giriştik senelerce, aylarca, haftalarca.

TYB Sitesi'nde yer verdiğimiz yazılarımızı yerel basında da aynı şekilde yayınladık ve isteyenin TYB Sitesi'nden yazılanları  okumasına zemin hazırladık ve sağ olsunlar TYB, her türlü konuda yazdığımız yazılarımıza eksiksiz yer verdi. Eleştirildiğimiz bir hususa en güzel cevap, www.tyb.org.tr Sitesi'nde yer alan yazılarımızla şehrimiz tanınmış oldu, böylelikle. Aradaki köprüleri yıkanlar, atanlar içinde "Türk, Arab, Kürd" isimlerinin geçtiği bir makaleyi görünce, www.tyb.org.tr Sitesi'nde bu tarz yazıların nasıl yayınlandığına kendilerince şaşırmış oldu. Ön yargılı olmanın insana getirdiği olumsuzluk esvabını üzerinden çıkartmayan her anlayış, bilmediğine düşman, tanımadığına tereddütle bakar.

Yerel Basında konuyu ele alınca TYB'de yer almış yazılarımızın şekil değiştirmiş şekli ulusal medyada yankısını buldu, uzun zaman.  TYB Kültür Kervanı Diyarbakır Durağı'nda şehrimize gelen dostlarımızı elimizden geldiği kadar ağırlamaya çalıştık, sıkıntılı bir zamanda olmamıza rağmen.

Avrupa Birliği Yolda Projesi ve Müthiş İddia

Yazmayı zorunlu sebeplerden dolayı bıraktık, yerel gazetelerde. Yine de aldığım sadece yerel gazeteler olur, sadece. Ne olmuş ise takip etmeye çalışırım, gazetelerden. Ulusal dediğiniz zaten sanal ortamdan takip edilir, oldu.

Şehrimizde yayınlanan bir gazetede ilginç bir saptama (!) gördüm, açıkçası. "Tüylerim diken diken olur." diye bir ifade vardır, aynısını yaşadım. İfedenin yazarı daha önce Milletvekilliği yapan ve şimdi avukatlıkla meşgul bir kalem.  Yazısı yayınlanmadan bir hafta önce kendisinin de yazısında belirttiği Avrupa Birliği konulu yemekli bir toplantıda bir araya geldik. İki Büyükelçinin ve AB Türkiye Başkan yardımcısının bulunduğu toplantya STK Adına TYB Temsilcisi sıfatıyla katıldım, toplantılı yemeğe.

"Değinmeden Geçememek" başlıklı yazısının sondan ikinci paragrafı aynen şu şekilde:"Onlarca medeniyete ev sahipliği yapan bir kent. Caminin, kilisenin, havranın aynı sokaklara açıldığı bir kent. Dağkapı Burcu cami yapılıyor. Mervani Mescidi gerekçesiyle... Kararı alındı, uygulanıyor. Ancak gerek İçkale’deki eskiden değirmen olan yerin cami olduğu iddiası ile anılan yere cami yapılması hedefi gerekse bugünkü Ulucami’nin bitişiğinde ‘Sultan Sasa’(∗) adına türbe olmadığı halde, varmış gibi bir yayın bombardımanı ile yetkilileri baskı altına almak, kent kimliğini olduğu gibi korumak yerine, inançları/ideolojileri doğrultusunda varmış gibi dayatmak, sözünü ettiğimiz kent kimliğini toplum mühendisliğiyle değiştirme faaliyetinin bariz örnekleridir. "

Yazar, bize bu hususu toplantı sonrası sormuş olsaydı, kendisine gerekli açıklamayı yapar ve yazdıklarımızı kendisiyle paylaşır idim, kuşkusuz. Bizim yandaş-candaş-muhalif medya ile bir ilintimiz yok, olmadı ve olması mümkün değildir. Tek amacımız, şehrimizi her yönüyle tanıtmak ve tanınma amaçlı bir merkeze sahip kılmaktır. Siz, bu şehrin hem kiliseye hem havraya hem camiye aidiyetini belirteceksiniz hem de buna itirazınız olacak.

sayın Yazar, yazdığımız bir makalede-seneler önceydi- bu tür iddiaların dillendirileceğine yer vermiştik, açıkçası. Bunun ulusal medyada bizi hedefe alan yazıların da olacağını belirtmiştik, açıkçası. Yerelde bu oldu da ulusalda ne zaman çıkacağını bekleyeceğiz, böylelikle:

-Diyarbakır Kale Burcu'nda hiç camii olur mu?

Demek ki varmış!.. Camii mekânı turistik mekâna çevrilseydi, bu onaya imza koyanlar ne yapabilirdi? Kitâbesi halen burçta duran ve mihrabı yerli yerinde bulunan bu yapının Mervanî Eseri olduğunu belirtmek, belgelemek sadece biizm mi görevimizdir? Yazdıklarımızla tarihe hapsedilen ve müdahale etmediğimiz zaman yarın "Mervanî Camii  Turizme kazandırtıldı." diye kalııp protesto edecekelr içinde Sayın Yazar olacak mıydı?

Bu alanın kimlerce turizm amaçlı alınacağını da bilmeyen biri olarak, Diyarbakır İl Valiliği'nin ve Büyükşehir Belediyesi Yayınlarında    açıkça görülen bilgilere yer verdik de bir hata mı olmuştur, bir yanlışlık içinde mi bulunduk?

Diyarbakır'a dair tespitlerimiz bu misal ile sınırlı değildir, olamaz elbette. Dahası Ashab-ı Kehf vardır, diğer önemli konular sırası geldiğinde ele alınacaktır. Ol dönemde bizi afaroz (?) mu edecek, kimileri?  İslâm İnancı'nda olana afaroz(?) anlayışı, demokrasilerde geçerli mi?

Biz, mezkûr 18 Mayıs 2013 Tarihli toplantıda "Avrupa Birliği Yolda Projesi " kapsamında Diyarbakır'da bulunan Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Sayın Bela Szombati, İrlanda Büyükelçisi Sayın Keneth Thompson ve Hırvatistan Büyükelçisi Sayın Drazen Hrastic’e bu merkezin inşa'ında Avrupa Birliği'nden proje ve para talebimizin olmadığını açıkça belirttim.  Kendilerine tekrar haritaların 1. Dünya Savaşı'nda, 2. Dünya Savaşında olduğu gibi cetvellerle çizilip çizilmeyeceğini sordum, Sayın Bela Szombati'ye. Kendilerine nezaket ölçülerini aşmadan Avrupa  Birliği'nin çıkarları olmadıkça parmaklarını dahi kıprdatmadıklarını söyledim. Cevaplar da diplomatik dille tercüman vasıtasıyla bize ulaştırıldı, açıkçası.

Nezaket ölçüleri kapsamını aşar endişesiyle Bilge Kralı Hırvat Büyükelçisi Sayın Drazen Hrastic'e sormadık. İrlanda Büyükelçisi Sayın Thompson'a mevcut manzaranın England ve IRA'ya benzeyip benzemediğini de ifade ettiğimizi belirtelşm, bu arada.

Sayın Yazar, AB Sevdalısı olmadığımızı sayın Szombatî'nin açıklama ve sorularımıza yönelik en az yirmi dakikasını alana cevabını da dinlemişti. Zira karşılıklı masada oturmuştu, toplantı sonrası bir el sıkışmamız da olmuştu.

Diyarbakır'da yapılan bir-iki atamayı kalkıp bize bağlaması söz konusu edilmese bile, en azından Mervanî Mescidi'nin kurtarılmasından dolayı Mescidin ismini zikretmemeliydi. İkinci yazısında zikretmemiş açıkçası:"

Hz Süleyman Cami’nin yakınındaki yerde kesin olarak Mescit olmadığı günümüze ulaşan izlerin kesin gösterdiği gibi çeltik fabrikası olduğu;

Gazi caddesideki kazıda ise Hz. Sa’sa türbesine ait herhangi bir kalıntıya rastlanmamış olduğudur.  "

Demek ki Diyarbakır Kalesi'nde Mervanî Mescidi'nin varlığını kendisi kabul ediyor. şahsım adına buna sevindim, açıkçası. Hz. Süleyman Camii yanında Çeltik Fabrikası varmış. Kazıda Sultan Sa'sa'a'ya dair bir şeyler çıkmamış.

Mescidin ana gövdesi ortada iken, çeltik fabrikasından bahsedilir mi? Biz, Sultan Sa'sa'a'nın kabrinin açılarak naaşının çok ötede bir alana gizlice defnedildiğini, 1995 senesinde hem gazetelerde hem de bir kitabımızda belirtmiştik. Bu alanda bir camii ve mdresenin bulunduğunu, yıkım öncesi ve yıkım esnasındaki fotoğrafları yayınladık, arşivimizde orijinali bulunan kareler, neyin nesi oluyor? Hatta davet edildiğimiz Uluslararası bir sempozyumda tebliğimizi bu konuya ayırmıştık ve tebliğimiz bu konuda sunuldu da kitaplaşan bildiriler arasında sunduğumuz tebliğimiz kadük edilmiş idi. Hem çağıracaksınız hem tebliği sunacağız ve hem kitaplaşan metinler arasında sunduğumuz metin ile fotoğraflar yok sayılacak!.. Sayın Yazar, elbette bunlardan ve olandan bitenden habersizdir. Bu toplantı sempozyum sonrası Sulatn sa'sa'a'nın defn edildiği alana dair İç Kale'de-o zaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü buradaydı- alelacele yapılan bir toplantıya çağrıldım, çağrılanlar içinde bulundum. Bu alanda yüzleri bulan fotoğraf, kazı esnasında çekilmiş idi. Bilimsel çalışma usulüne itirazım olmadı, olacak değil. Kişiler, üç üyenin bulunduğu komisyon, daha önce burada yer alan mekândan ve olandan-bitendne habersizdi. Raporlarını kazı sonucuna göre hazırlamışlardı, Rapor, zaten kazı sonuçlarına dayanmaktaydı. İstenilen şu oldu:" Bu alanın üzerine inşaat çıkalım da mekânı cam çerçeve içine alalım. Gelen fatihasını okusun. "

İyi de güzel de vakıf olduğu belgelerle tescil edilmiş, vakt-i zamanında buraya defnedilen kişinin kimliği bellidir ve Şehrin İlk İslâm Valisi'dir. Naaşı, çüürmeden yerindne alınan ve ismine yapılan camii ile medresesi yıktırlan Zat'a karşı, inancına karşı yapılan tarihî saygısızlık affedilir cinsten mi?

Bu alanın ticarî rantının büyüklüğü karşısında kendindne geçen anlayış, İslâm Peygamberinin yakın arkadaşı olan Sa'sa'a'ya neden hak ettiği kıymeti vermez? Üstelik İslâmın ilk Valisidir, Diyarbakır'da. Mekânın yıkım öncesi ve yıkım esnasında görüntüsü vardır, belge olarak elimizde. El yazması bir belge vardır, ortada. Osmanlı sâl-nâmeleri'nde mevcut bilgiler vardır. Bizdeki yerel ifadeyle var oğlu var..

Buna rağmen siz, tarihe karşı saygıyı ihmal ederseniz, belgeler ve bilgiler ortada iken kalkıp başka şeyleri dile getirseniz, konu ilgi alanınızın dışında ise ve yeterince bilgiyle donatılmamış, haberdar kılınmamış iseniz, mescid çetik değirmeni olur, Valinin 639'dan 1925'e kadar yerinde olan mekânı, camii, medresesi yıkıldıktan ve talan edildikten sonra temel taşlarından başka bir kalıntı kalmaz, ortada.

Sonuç

Şimdi anlatabildik mi, Şehir Araştırmaları Merkezi kuurlsaydı, bunca hengameye gerek vaır mıydı? Bir şehrin tarihine, kültürüne, dününe, bugününe, geleceğine yönelik oldukça önemli etkilerde bulunacak, şehrin canlı hafızası Şehir Araştırmaları Merkezi diğer şehrilerde olmadığı için anlatılacaklar, ciltler dolusu tutar. Biz, yaşadığımız şehirde bu zorluklarla karşı karşıya kalıyor, bu merkezin kurulması ve hayat bulması için çabamızı esirgmiyoruz.

Bir şehirde böylesi bir merkezin kurulması, sıradan bir futbol derneğine bir iş adamının yaptığı bağış miktarının onda birini aşmaz. Böylesi bir merkezin kurulması, bir organizasyon için çağrılan bir şarkıcının-türkücünün kendisine ve ekibine verilen paranın üstünde değildir.

İstenilen böylesi bi rmerkezin nevş û nemâ bulması için sadece bir mekân ve bu mekânda rahat etmek için sağlanacak kimi kolaylıklardır. Siz yüz elli mertekarelik bir daire düşününüz ve bu dairenin bir defaya mahsus döşenmesini... Biz, böylesi merkez için her şeyi hazırladık, dokumanıyla, malzemesiyle. Ne yazık ki gönüllü birkaç kişinin ya da kuruluşun yardımını beklemekteyiz, açıkçası.

Bu işlere gerekli önemi vermemiş olsaydık, İslâmın İlk valisi sultan Sa'sa'a'nın ilk defin yerinde çok katlı bir iş yeri dikilecekti. "Hamza Beg Mescidi" diye bir mekân bilinmeyecekti. Mervanî Mescidi-Camii, yakın zamanda beş yıldızlı turistik işletmeleri aratmayacak derecede konfora sahip olacaktı. Kimse Mervanî Saltanatının -Devletinin Kale Burçlarının birinde İslam Mabedi yaptığını bilmeyecekti.

Şahsen Sayın Yazarın yazısını ikame ettiği konu, bir atamanın haksız yere yapılması üzerindedir. Bizim kimsenin atamasıyla  bir alakamız söz konusu olmamakla beraber, bir mevkii- makam endişemiz söz konusu değildir. Hiç kimseye dayanmadan ve hiç kimseden destek almadan sadece bu şehre olan bağlılığımızıdr, bizi bunca senedir meşgul eden, ömür sermayemizi tüketen.

Sayın Yazarla bir araya gelince -geleceğimizi umarım- kendisine. Gerektiği zaman konumuzun dışına da çıkmamız mümkün olur, açıkçası. Ulusalda yazan kalemleri okumaya bayılmam da yerelde yazılanlar tercihimizdir. İstenirse ulusal medyada en ciddî polemik yazıları kaleme alma istidadımız da var. Fakat biz, kendimizi şehir ile sınırlandırmışız.

Şehrin diğer farklı inançtaki vatandaşlarımızın ibadethaneleri için yaptığımız katkıyı anlamanın yeri burası değildir. Böyle bir merkez olsaydı, kendisiyle konuşur, meseleleri dallandırıp budaklandırmadan hal ederdik. Eğer biri suçluyor ise kişi doğrularını ifade etme hakkına sahiptir. Yok, "Sadece doğrular benim" anlayışı egemense ne ben bir şeyler yapabilirim ne de muhatabımız olan Sayın Yazar... Havanda su döğmeye devam mı? Yıllardır, bu yapılmıyor mu, alışmışı değil miyiz, bu hengamenin?

Bilgi Notları:

A-İlgili Yazar ve Makalelerin Kaynağı: Avukat Sedat Yurtdaş  www.ozgurhabergazetesi.com

Makaleler:Kültür gecekonduları ve post-modern itiraz,  Değinmeden geçememek

B- Gelecek makalemizde ele alacağımız Şehri Kitaplarının sıralaması:

1-Ruhumu Kuşatan Şehirler- Mehmet Kurtoğlu, Çizgi KitabeviAralık 2012

2-Endülüs Çağırıyor -Mehmet Sılay, Düşün Yayıncılık İstanbul 2011

3 İslam Şehri -Editör R. B. Serjeant, Ağaç Yayıncılık İstanbul 1992

4- Diyarbakır Ansiklopedisi Editör: İhsan Işık Elvan Yayınları Ankara 2013

5-Türk Kimliğinin Coğrayaları D. Mehmet Doğan Yazar Yayınları Ocak 2010

C- Çok geniş kapsamlı düşündüğümüz Şehir Araştırmaları Merkezi'ne halden anlayanlar için  e-mailimiz:  mehmetaliabakay@hotmail.com

 

19.06.2013 

Bu yazı toplam 1215 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim