Bu politikada ABD’nin verdiği doğrudan ve dolaylı destekleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Nitekim, Türk-Amerikan ilişkilerindeki “Tezkere” ve “Çuval” krizlerinin yerini “bahar” havası almakta gecikmedi ve Ortadoğu-İslam dünyası merkezli yeni bir stratejik ortaklık süreci başlatıldı.
ABD’nin hesabı çok netti. Hem “Direnç Cephesi”ne kaymaya başlamış bulunan Türkiye’yi yeniden kazanacak, hem de Ortadoğu-İslam dünyası politikalarında kendisi açısından bir sorun oluşturan İsrail ve Yahudi Lobisi Türkiye ile dizginlenecekti. ABD, ayrıca yükselişte bulunan Amerikan karşıtlığının önüne geçmeyi ve artan maliyetlerini de asgariye indirmeyi hedeflemekteydi...
Türkiye, böylece 2009-2012 aralığında çok hızlı mesafe almaya başladı, taki Obama’nın ikinci kez başkanlığa aday olmasına kadar. Burada yaşanan Suriye krizi de, hiç kuşkusuz işin tuzu biberi oldu...
Sonrası itibarıyla durum malum, rüzgar tersten esmeye başladı ve Ankara uzunca bir süre Birinci Obama dönemiyle ikincisi arasındaki farkı, özellikle de İsrail politikaları ve Türkiye’ye yönelik tavır değişikliği bağlamında değerlendirmekte zorlandı. “Dananın kuyruğunun koptuğu” an ise, Başbakan Erdoğan’ın Mayıs ayındaki ABD ziyareti oldu.
Suriye krizi ve Irak’la derinleşen krizin ardından İran’la ilişkilerde yaşanan sıkıntılar ve son olarak Mısır’ı müteakiben ortaya çıkan Lübnan, Ürdün ve Körfez bağlamında kendisini açık ya da örtülü bir şekilde gösteren sorunlar Türkiye’yi “kontrollü bir yalnızlaştırma” sürecinin içerisine soktu. Aynen İsrail’in 2009 başlarında dediği gibi...
Evet, İsrail Türkiye’yi kuşatma politikasına Kafkaslar ile başladı fakat orada durmadı. ABD’ye rağmen Romanya ve Bulgaristan’dan devamla bu halkayı Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Lübnan vb. ülkelerle devam ettirdi. Kuşatmayı Kuzey Irak ile de güçlendirmeye çalışan İsrail, son olarak Mısır’daki operasyonla Türkiye’nin bölgedeki örgütler ve devletler bazlı işbirliği-ittifak sürecine de büyük bir darbe indirdi. Ve görünen o ki, tüm bunları gerçekleştirirken ABD’yi de hiç ihmal etmedi.
Nitekim, “Yeni Ortadoğu” sürecinde Türkiye’nin oyun dışına itilmesinde ve “Değerli Yalnızlık” olarak adlandırılmaya başlanan bu dönemde ABD’nin desteğini almış durumda. Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da gerçekleştirilen darbede İsrail’in eli olduğuna yönelik açıklaması sonrası Washington’dan gelen “güçlü kınama” bunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Asıl endişe verici olan ise, kuşatmanın sadece dışarıyla sınırlı kalmaması. Türkiye, içeride de güçlü bir kuşatma tehdidi altında. Gezi sonrası yaşanan gelişmeler ve yapılan değerlendirmeler bunu teyit ediyor.
İşin ilginç tarafı ise, İsrail o dönemde de bunun mesajlarını vermekteydi. Arzu edenler arşivlere bakabilirler...
22.08.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.