Arzu ederseniz adım adım gidelim ve “İsrail nasıl ikna edilmiş olabilir” sorusuyla başlayalım. Burada ilk akla gelen husus, iki müttefiki arasındaki krizden yeni süreç adına ciddi anlamda etkilenmeye başlamış olan Obama’nın “Yeni Türkiye” lehine İsrail’i tehdit boyutuna varan çıkışıdır. Süreçte kilit role sahip Türkiye’yi kaybetmek istemeyen Obama, Ankara’nın bir takım “zorlayıcı adımları” karşısında durum değerlendirmesine gitmiş ve Türkiye’yi kazanmak adına İsrail’i geri adım atmaya mecbur kılacak bir takım senaryoları Netanyahu’nun önüne koymuştur.
Nitekim Netanyahu da facebooktaki sayfasında bu hususa şu şekilde değinmektedir: “Değişen gerçekler, bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi yeniden ele almamızı gerektirdi. Suriye krizinin sürekli kötüleşmesi en önemli kaygımız.”
Burada, “değişen gerçekler” ifadesini sadece Suriye krizi ile sınırlı tutmak, hiç kuşkusuz büyük bir saflık olur. Dolayısıyla, taraflar açısından özellikle de ABD ve İsrail boyutuyla bu hususun çok iyi irdelenmesi gerekmektedir ki, bu da bizi bir kez daha Türkiye’nin F–4 hadisesi ile zirve yapan ve başta bu iki ülke olmak üzere, bazı ülkeleri rahatsız eden örtülü operasyonlarına kadar götürmektedir. (Pek tabi, diğer taraftan bu “özür” Türkiye’nin bölgede manevra alanını genişletmeye yönelik operasyon kabiliyetini hangi yönde-derecede etkileyecek, ya da en azından İsrail’in bir takım eylemleri karşısında nasıl bir tavra itecektir, bu da bir başka merak mevzuudur.)
Bu soruyla ilgili ikinci olasılık ise, İsrail’in önüne “özür” sonrası kendisini ne tür kazançların beklediğiyle ilgili bir dosyanın konulmasıdır. Bu da açıkçası doğrudan doğruya Büyük İsrail Projesi’yle ilgilidir ve bundan dolayı Tel Aviv o büyük kibrini ayaklar atlına almaktan çekinmemiştir. Bu da, aşamalı olarak Suriye-Lübnan, Irak ve özellikle de asıl hedef İran boyutunda (bölge Kürtlüğünü de içine alan) operasyonel bazda yeni bir sürece işaret etmektedir ki, bu bir anlamda Suriye krizinde sona yaklaşıldığıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir. ABD, Esad sonrasına yönelik olarak en azından şu aşamada Türkiye ve İsrail arasında çetin bir mücadele istememektedir.
Nitekim Siyonizm ve “Büyük İsrail” noktasındaki taahhütlerini yenileyerek İsrail’in ve Yahudi Lobisi’nin gazını alan Obama’nın özür sonrası yaptığı açıklamada, “derin işbirliği” vurgusu bu hususu büyük ölçüde teyit etmektedir. Benzer şekilde Netanyahu’nun da Obama’ya atfen Başbakan Erdoğan’a benzer sözleri sarf etmesi, İsrail’in “özür”den beklentilerini ortaya koyması itibarıyla oldukça önemlidir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin de bu özürden ne tür beklentiler içerisinde olduğu ve özür sonrası ne tür adımlar beklediği de sürecin geleceği açısından oldukça önemlidir. En azından, Başbakan Erdoğan’ın basında yer alan ifadeleri (özellikle de, bölgesel barış ve istikrar bağlamında ön plana çıkan İsrail-Filistin ihtilafına yönelik olarak) şeklen de olsa farklı bir beklentiye işaret etmektedir.
Dolayısıyla, bırakın yapılanların yapanın yanına kâr kalmasını, özür sonrasına yönelik olarak taraflar arasındaki farklı hesaplar ve beklentiler boyutuyla bile bu özür, “özürlü”dür ve “Yeni Ortadoğu” sürecinde uygulamaya konulan projede yeni bir döneme yönelik psikolojik harekâtın başlangıcı olarak sırıtmaktadır!
25.03.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.