Bilinmelidir ki, kendi kamuoyunu ikna edememiş hiç bir iktidarın bu tür krizleri uzun süreli yönetmesi ve başarıya ulaşabilmesi mümkün değildir. Kısa vadeli körlüklerin, orta-uzun vadede çok daha büyük depremlere yol açma olasılığı, özellikle de bu coğrafyanın bilinen bir gerçekliği olarak bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.
Bundan dolayı, söz konusu bombalı saldırı, ilk somut hedefine ulaşmış bulunmaktadır: "Panik" ve "kontrol dışı reaksiyonlar" ve pek tabi ki izlenilen politikada "bumerang" etkisi. Bu da hiç kuşkusuz "çaresizlik" ve "iflas" demektir!
Uzayan kriz, bu noktada gerek "genişleme" gerekse de "derinleşme" boyutuyla Türkiye açısından çok daha büyük risk ve tehditler anlamına gelmektedir. Türkiye'nin iç ve dış politika bağlamında içine düşürüldüğü çıkmazlar, sistematik bir şekilde oluşturulan "kara delikler" çok boyutlu bir bataklığa işaret etmektedir.
Suriyeli mülteciler üzerinden hükümetin ve bu bağlamda Türk dış politikasının açık bir şekilde hedef alınmaya başlaması, bundan sonraki süreçte Ankara'nın işini daha da zorlaştıracak gibi görünmektedir. Nitekim Şubat 2013'te meydana gelen ve 14 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan Hatay-Cilvegözü'ndeki sınır kapısı sonrası eylemin şehir merkezinde gerçekleştirilmiş olması, bundan sonraki sürece yönelik olarak çok önemli bir sinyal vermektedir.
Bu sinyal, söz konusu bombalı eylemlerin lojistik-istihbarat boyutunda geldiği aşama ve eylem kapasitesi itibarıyla Türkiye'nin çok daha farklı noktalarında gerçekleştirilebileceğine yönelik oldukça ciddi bir gözdağı anlamına gelmektedir. Bir diğer ifadeyle, Türkiye'nin Suriye krizindeki tutumu, bundan sonraki süreçte eylemlerin çapını ve adreslerini büyük ölçüde belirleyeceğe benzemektedir...
Nitekim birçok kesim tarafından "Ortadoğu'ya Hoşgeldin Türkiye" şeklinde verilen bu gelişme, hiç kuşkusuz bu takdim boyutuyla bile fazlasıyla düşündürücüdür! Dolayısıyla, "ikinci güçlü ihtar" olarak da adlandırılabilecek bu hususun vermeye çalıştığı çok boyutlu mesajı doğru okumamız ve ona göre analizler yapmamız gerekmektedir. (Arzu edenler, ilk mesajla ilgili olarak kaleme aldığım 14 Şubat 2013 tarihli "Hatay'da İstihbarat Bombaları" başlıklı yazıma bakabilirler.)
Sözün özü, matruşkalaşan Suriye krizi boyutuyla Türkiye bu son patlamalarla artık farklı bir boyuta sürüklenmiştir. Bu boyut, Türkiye'nin öngörülerinden çok daha farklı bir geleceği bünyesinde barındırmaktadır. Arap Baharı'nı "Büyük Türkiye Projesi" bağlamında bir fırsata çevirmeye çalışan ve kendisini zamansız-gereksiz bir şekilde "Yeni Ortadoğu'nun Hamisi/Sahibi" ilan eden Ankara, adeta gelinen aşama itibarıyla bunun bedelini ödemeye zorlanmaktadır.
Türkiye, bu "kirli savaş"ta "kaypak ittifaklar" gerçeği ile daha yeni yeni yüzleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla, Türkiye Ortadoğu gerçeği ile "yerel-bölgesel-küresel" bazda daha yeni tanışıyor desek, aslında çok da yanılmış olmayız.
Nasıl mı? Bir sonraki yazımızı bekleyin...
13.05.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.