Dolayısıyla, Kerry ve Clinton arasındaki en temel farklılıklardan birisi, kendisini Türkiye’ye yaklaşım noktasında gösteriyor. Obama’nın ilk döneminde “Yeni Ortadoğu”nun hamisi, lideri olarak bölgede ön plana çıkartılan Türkiye, görünen o ki şimdilerde sadece diğer 10 ülkeden birisi konumunda.
Bu tespitimizi destekleyen ve Türkiye’yi bu noktaya iten/götüren gelişmeleri maddeler halinde sıralamak gerekirse: 1. ABD 2012’nin ikinci yarısından itibaren Türkiye’yi ısrarla Suriye’deki radikal gruplarla olan ilişkisinden dolayı uyarması (Özellikle bu hususta ABD Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve CIA Başkanı’nın yaptığı konuşmaları hatırla(t)makta fayda var. Örneğin, Genelkurmay Başkanı Dempsey’in Eylül 2012’deki Türkiye ziyareti ve basında yer alan “Dempsey’i Ankara’ya gönderen ABD, 24 saat istihbarat verme karşılığında ‘Afganistan’da Taliban’la siz savaşın. El Kaide’siz Suriye için devreye girin, PKK’yı bize bırakın’ teklifini sundu.” ifadeleri bu hususta fazlasıyla önemli ipuçları veriyor. Tabi bu arada Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan ile yaptığı Suriye görüşmesi esnasında elinde tuttuğu beyzbol sopalı fotoğrafı da unutmamak gerekiyor); 2. Türkiye’nin özellikle Suriye’deki bazı Selefi gruplar ve ÖSO kapsamında ön plana çıkan rolü ve bölgede manevra kabiliyetini geliştirmeye yönelik bir takım çalışmaları karşısında ABD’nin Katar’da Suriye muhalefetini yeniden yapılandırması ve Türkiye’yi arka plana itmesi; 3. Türkiye’nin Şanghay Beşlisi kartını altı ay içersinde iki kez ön plana sürmesi; 4. ÖSO ve PYD arasında çatışmaların durdurulmasına yönelik bir anlaşmanın imzalanması; 5. Suriye merkezli Türkiye-İsrail arasındaki özür hadisesi; 6. ABD’nin Türkiye’nin bölgede uygulamaya koyduğu “Yeni Kürt Politikası”na yaklaşımı, verdiği tepkiler; özellikle de, Kuzey Irak ve Bağdat boyutunda... Bu maddeler hiç kuşkusuz daha da çoğaltılabilir. Fakat ana hatlarıyla karşımıza çıkan gelişmeler bunlar.
Bunun anlamı da şu: Türkiye-ABD arasında belli bir mutabakata varıldı ve bunun alandaki ilk somut sonucu kendisini Suriye konusunda “uyumlaştırılan” politikalarda gösteriyor. Bir diğer ifadeyle ABD, Türkiye ile ikili ilişkilerde bir balans ayarı gerçekleştirmiş durumda. Bu da “Kuzey Suriye” konusu başta olmak üzere, Esad sonrası Suriye’sinde büyük ölçüde Washington’un projesinin uygulanacağı anlamına geliyor.
Bu gelişme, aynı zamanda, Türkiye’nin uygulamaya koyduğu “Yeni Kürt Politikası”nın ve bu bağlamda yeniden başlatılan açılım sürecinin de arka planını ortaya koyması itibarıyla oldukça önemli. Bu da bizi bir kez daha Dempsey ile Petraeus’un PKK noktasında Türkiye’ye getirdiği teklife götürüyor.
Bunun dışında söz konusu uyum, Afganistan-2014 konusunda da gündeme gelmeyen bir mutabakatın varlığına dikkatleri çekiyor. Bu da Avrasya’da “Güney Asya-Orta Asya” merkezli yeni bir işbirliği sürecinin başlangıcı demektir...
Dolayısıyla, İkinci Obama döneminin Dışişleri Bakanı Kerry’nin yürüttüğü etkin “mekik diplomasisi”, her anlamda “meyvelerini” veriyor, özellikle de Türkiye boyutuyla...
Bir sonraki yazımızda, “Suriye’nin Dostları-İstanbul Toplantısı” ile başlayan yeni süreci çok boyutlu olarak irdelemeye devam edeceğiz...
22.04.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.