Bu talep, Türkiye’nin bu tür örgütlerle olan ilişkisine dikkat çekmeyi hedeflediği gibi, bunlarla olan ilişkisine de bir darbe vurmayı hedefliyor. Dolayısıyla, Ankara açısından tam bir çıkmaz sokak durumu söz konusu ve hadise ne yazık ki sadece bunlarla sınırlı değil!
Çember daralıyor mu?
İşin vahameti, daha önce Ankara’yla hareket eden örgütlerin artık Türkiye’yi hedef almaya başlamaları. Nitekim 2006 İsrail-Hizbullah savaşında zirve yapan ilişkiler, bugün çok farklı bir noktada. “Türkiye-İran-Suriye” bağlamında öne çıkan ve birçok eleştiriye rağmen üst düzeyde temas halinde olunan örgüt, bugün arka planıyla birlikte Türkiye’nin karşısında.
Dolayısıyla, örgütle birlikte Türkiye’nin bazı ülkelerle olan ilişkileri de ciddi anlamda sıkıntıya gireceğe benziyor; eğer Hizbullah Türkiye’ye yönelik eylemlerini arttırarak devam ettirirse...
Bu ülkelerin başında da Lübnan ve İran geliyor. Her ne kadar Lübnan bir takım “güven verici” açıklamalar yapsa da, yeterli olmadığı ve “iyi niyet” gösterisinden öteye geçemeyeceği biliniyor. Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan “... vatandaşlarımızın zorunlu kalmadıkça Lübnan’a seyahat etmekten kaçınmalarında fayda görülmektedir.” açıklaması bunun bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
İlk işaret “General suikastı” ile verilmişti...
“İstenmeyen ülke”... 2011 Ocağı itibarıyla harekete geçirilmeye çalışılan “Türkiye-Suriye-Lübnan-Ürdün” entegrasyonunun aktif bir parçası olan ve Türkiye adına gösteriler düzenletilen Lübnan’da geldiğimiz son durumu özetleyen bir ifade.
Aslında bunun en somut sinyallerinden biri Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen Lübnan İç İstihbarat Başkanı General Visam El Hasan suikastıyla verilmişti. El Hasan’ı hedef alan saldırı, bölgedeki bir seri suikast girişimi ya da benzeri operasyonun bir parçası olarak karşımıza çıkmaktaydı ki, sonucunu Mısır krizinde de gösterdi. Dolayısıyla suikast, Türkiye’nin geniş anlamda bölgedeki, dar anlamda ise Lübnan’daki “networkü”ne yönelik bir başlangıçtı!
Hedef: “Yeni Osmanlı”
Ankara’nın tam da bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada Lübnan’da görev yapan askerlerinin büyük bir kısmını çekeceğini açıklaması, her ne kadar daha önce alınmış bir karar olarak ifade edilse de, bunda Türkiye’ye ve UNIFIL’e yönelik artan tepkilerin göz ardı edilmediği dikkatlerden kaçmıyor.
Suriye’de esir tutulan Lübnanlıların ailelerinin UNIFIL karargahı önünde Türkiye’ye yönelik protesto gösterileri düzenlediği biliniyor. Bu husus, daha önce şahit olunan bir durum değil.
Ayrıca, AB’nin Hizbullah’ı terörist örgütler listesine almış olması da UNIFIL’i hedef haline getirmiş durumda. Bunla ilgili iddialar dün Jerusalem Post gazetesi tarafından gündeme getirildi. Dolayısıyla, UNIFIL kapsamında TSK mensuplarına yönelik bir intihar saldırısı olasılığı Ankara tarafından dikkate alınmış görünüyor.
Türk büyükelçilikleri, yardım kuruluşları sonrası, barış gücü misyonlarının ve bu kapsamda TSK’nın da hedef alınmaya başlaması oldukça dikkat çekici bir gelişme. Birileri açıkçası bizi alanda istemiyor. Türkiye, Osmanlı sonrası ikinci bir çekilmeye zorlanıyor!
12.08.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.