* * *
Benim içinse apayrı bir önemi daha var bu gezinin... Haminnelerimin on yıllar önce geride bir yutkunma olarak bıraktığı memlekete dönüyorum. Uçaktaki gazetecilerin neşeli konuşmalarının arasında kimseye göstermeden döktüğüm gözyaşlarıyla izleyip ezberlemeye çalışıyorum tüm mesafeleri. Kuşların ne kadar bilgi ve görgü sahibi varlıklar olduğunu bir kere daha hatırlayıp... Göçmen kuşlardan başka kimseye dertlerini anlatamamış sessiz ninelerimin tüm iç geçirmelerinin de üzerinden uçarak... Geri dönüyorum bugün... Üzerinden geçtiğim yaşlı ve buruşuk yüzlü dağları, saçlarını tarayan kadınlara benzettiğim nehirleri, sarışın hasatlarına bereket duaları okuduğum o hiç ayak basmadığım tarlaları, ağaç gölgelerini, ufukta adeta bir denizi andıran namütenahi sisler içinde yüzdüğünü zannettiğim tüm ufukları... Selamlayarak... Döndüm işte muhacirlere has o hikayenin en başına...
Muhacir hikayelerinin en başlarında hep ayrılık, hüzün durur Balkanlar'da. Bulutlar döner, mevsimler döner, kırlangıçlar, leylekler döner. İşte demek ki insanlar da dönermiş. Biraz Bosna'ya, biraz Mostar'a, biraz Gümüşhane'ye, biraz Gaziosmanpaşa'ya benzettiğim sevgili Üsküp'te, yazımı yazarken açtığım küçük pencereden içeri dolan ezan-ı şerif ile... “İşte vatan” dedim ben de... İşte vatan... Pencere aralıklarındaki sade orantıya, kubbe ile minare arasındaki minimal nisbete baktığınızda, hemen Osmanlı camiisi olduğunu anlayacağınız mühürleri konuşuyor Balkanlar'ın.
Birazdan TİKA tarafından restore edilen Mustafa Paşa Camii'ne geçeceğiz. Belki orada haminnelerimden bir iz bulurum, bilmiyorum...
TİKA tüm Osmanlı hinterlandında çok önemli bir medeniyet örgüsü çalışıyor aslında. Harfleri dört bir yana saçılmış medeniyet alfabemizi yeniden toparlıyor. Bu bazen bir kütüphane, bir camii, bir okul, bir çarşı oluyor. Ama sadece unufak edilerek tarumar edilmiş taşları toparlamıyor... Bir medeni hafızayı, “Batıya Akan Nehrin” yüzlerce yıllık hasadını, performansını, düşlerini de topluyor...
Makedonya'da Tanpınar'ın “ne içindeyim zamanın ne de dışında” şiirini mırıldanırken buluyorum kendimi... Zamanın efendileri olarak an'ı yaşayanların zikri, çalışkanlığı, azmi, onları vaktin oğlu kılıyor... Tıpkı Başbakanımızı da Makedonya'da bir öğlen vakti, “vaktin oğlu” kıldığı gibi... Sokakta bize el sallayanlar, “bugün bize hoşgeldiniz erenler” diyor sanki...
Başbakanın Balkanlar'a verdiği özel önem, hususen Makedonya'ya yönelttiği dikkatli ehemmiyet de ona vaktin oğlu kimliğini veriyor aslında. Tarihi anları yaşıyoruz vesselam. Rumeli'yle tüm bağları hoyratça kopartılmış Türkiye için Balkanlar sadece siyaset ve diplomasi değil aslında. Burada bizi karşılayanların dediği gibi “evinize hoşgediniz” cümlesi, reel politikleri aşkın bir özdeyiş.
Makedonya'dan hepinize selam ve sevgi ile...
30.09.2011 Star































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.