Geçende bir dostun misafirlik davetine icabet ettik. Açık duran televizyona endeksli konuşmalardan rahatsızlığımı dile getirince kapatılan televizyonla beraber sohbet koyulatı:
-Evde ne yaparsınız, her akşam?
Soruya cevap verirken, beklenen cevabın “Kitap okumak” ile eş değer olduğunu düşünen ev sahibimiz, “Yazı yazmaya çalışırım.” dememle birlikte sohbeti koyulaştırdı:
-Yazılarınızı bilirim de şiire merakım var. Şiir kitabınız yayınlandı mı?
Garibim şiir kitaplarının artık satılmadığını bilmekten uzaktı:
-Yayına hazır şiir kitabım var. Fakat, basımını gerçekleştirmedim.
Şiir, denince ezberden okunan şiirlere geçildi. Ev sahibim oldukça şiir ezberlemişti. Ben, Doğudan Geldim şiirini okumaya çalıştım, ezberim kuvvetli olmadığı için mahcub oldum:
-Çıktısını alalım, öyle okursun.
Sanal ortama düşen şiiri bulduk, sonunda. On iki bölümden oluşan şiiri okurken, ıslanan yanaklara eşlik eden zaman, geç saati gösteriyordu:
-Bu şiir kitabını yayınla. Yüz adedini ben satın alacağım.
Amacımız, şiir kitabının, çıkmamış şiir kitabının reklâmına endeksli yazı yazmak değildir, olması na-mümkün.
Dikkati şiir kitaplarına çekmek istedim, sadece. Birçok şiir kitabının şairi tarafından yayınlandığı ülkede, eş-dost olmaz ise kitapların birinci basımının tükenmesi en az üç seneyi bulur. Şair, kendi kitabını adeta kendisi satmaya çalışır, tanınmak için çoğunlukla ücretsiz dağıtır.
Şair, kitabında ele aldığı konularla haşır-neşir olur, ilk sırayı aşk şiirleri alır. Kimi şairler, herkese hitap etme adına soldan, sağdan ve orta yelpazeden şiirleri ihmal etmez. Kimi zatlar, şiirlerini adeta yirmi otuz isme ithaf ederek, kitap çıkmadan 500 adedini elden çıkartmış duruma zemin hazırlamıştır.
Çoğu tek şiirden oluşan onun üzerinde şiir kitabına sahip olan bu satırların yazarı fakir, halen bir şiir kitabı çıkarmış değil. Yayınevleri az satan ve çoğu dergilerde kalmaya mahkûm bırakılmış şiirleri satmadığı için yayınlamaz. Ancak bir kısım şairlerin kitapları yayınlanır ki çoğu da üniversite gençliğinin ve öğrencilerin ilgisine mazhar olur.
Şiir bu ülkede üvey evlad konumunu en azından otuz senedir yaşarken, kimi kalemlerin polisiye ve aşk romanları, nostaljik tadlar ve satış-pazarlama alanındaki becerilerle best-seller olmaktadır. On binlerce basılan ve baskı üzerine baskı yapan bu kitaplara karşı korsan yayıncılık da yemeğe çeşni katmakta gecikmez.
Şiir denince bazı ülkelerde en az 5000 baskı yapılırken, bu aded 50.000 civarına çıkarken bizde bu rakam 500-1000 ile sınırlı görünmektedir. Basılan kitaplar da mutlaka ödül almış dosyalara aittir. Bizim gibi yerele önem veren ve yereli önceleyen kalemler, daha bir bilenirler, ünlü olmak için.
Şiir ölmüş müdür?
Şiir asla ölmez de kıymetini bilmeyen nazarında şairin değeri ön plâna çıkmadığı için, sessizliğe terk edilir.
Her şair okunmalı mıdır?
Her şairin kitabının okunmasını bekleyemeyiz. Fakat madem senede 10.000 ‘in üstünde şiir kitabı yayınlanmaktadır. Ne de olsa bir kitabın masrafı 1500 TL tutmaktadır. Kitabın masrafı, kişiye beklenmedik bir prestij de kazandırmaktadır: Şair!...
Özellikle bir başka türden kitap da kaleme alındı mı, farklı bir unvan daha kazanılır:
-Araştırmacı-Yazar!..
Bunun doğru olmadığını kimse iddia edemez. Yine de Şairler, neden yalnız kalmaktadır? Şairin elinden tutan olmadığı zaman, tanınması oldukça güçtür.
Aşık Veysel’i keşfeden Ahmet Kutsi Tecer’di. Yahya Kemal, yaşarken şiir kitabı yayınlamamıştı. Mehmed Âkif, Sahafat’ın Latin Alfabesi’yle basımını görememiştir. N FK, Çile ile haklı bir şöhrete kapı aralarken, Büyük Doğu idealini çoğu kimse bilemez. Nazım Hikmet ve Ahmed Arif, inandıkları fikrin temsilcisidir. Sol ve sağ tandanslı şairler karşısında şaşıran ev sahibim bana tanımadığımı sandığı bir isim sordu: Abdulhamidin halline sevinen ve sonradan hata yaptığını itiraf eden İttihatçı Filozof; Rıza Tevfik Bölükbaşı.
İşte ne denli yazsak da yazıyı noktalamak gerekiyor, bir yerde.
Sahi siz şair miydiniz?
20.10.2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.