Elitistler ile demokratlar vuruşadursun, dikkatimizi sermayenin yeni yapılanma süreçlerine çevirmemiz gerekiyor. Üretim kapitalizmi nitelikleri nesneleştirdi. Yavanlığı ve vasatlığı ise hem toplumsallaştırdı; hem de siyasallaştırdı. Kitle üretimini ise yavaş yavaş kitle tüketimiyle buluşturdu. Nesnel süreçlere dahil olarak nesneleşen insan tekleri, önce kitle kültürünün vasatlarında; daha sonra da popüler kültürün çeşitlemelerinde özne olma iddialarını kaybettiler. Keynesgil politik ekonomiler ilk safhanın en gelişmiş örüntüsüdür. Şişmiş orta-sınıf teknisyenliği üretken nitelikleri güdümlemektedir. Yâni, nitelikli olmanın somut göstergelerinden birisi, yaka renklerindeki değişimle-mâvi yakalı olmaktan çıkıp beyaz yakalı hâle gelebilmekle- ilişkiliydi. Bunun karşılığında maddî donanımlarda da bir iyileşme elde edilebiliyordu. Hepsi o kadar. Bu iyileşmenin kitle kültüründeki karşılığı ise müşterileşme ve konformizmdi.
Keynesgil yapılar yeni sermaye dinamikleriyle çözüldü. Kırılgan üretim ve tüketim dengeleri aşıldı ve karşılıksız borçlandırmalar üzerinden dur durak bilmeyen bir çeşitlenmeyle herkesi tüketime dâhil etme operasyonu başlatıldı. Bu aynı zamanda, Beyaz Yakalılığın tanımlanmış ölçütlerini de berhava etti. Beyaz Yakalı, maaşı üzerinden tüketimini hesaplar ve rasyonel olarak sınırlardı. Yâni ancak mevcut karşılıklar üzerinden bir tüketimi kabullenirdi. Bu sınırlanmış tüketim, büyük yığınların kazanmadan tüketme kolaycılığına eriştirildiği üçüncü devre kapitalizmi için geçerli değildir.. Bu Keynes'in 'gölge ekonomi' olarak vasıflandırdığı finansal ekonomileri karşılıksız olarak şişirdi. David Harvey, Sermaye Muamması başlıklı kitabında A.B.D'de 1980'de 40.000 Dolar olan hanehalkı borcunun, kitabın yazıldığı günlerde sâbit fiyatlarla 130.000 Dolara yükseldiğini yazıyor. Mâvi yakalıların yerini, iki yakasını bir araya getiremeyen, ağır fâizler üzerinden borçlanmayı bedâva elde etmekle karıştıran dar görüşlü bir çocuk insanlık aldı. Bugün tüketerek varolmak, ya da tüketim fetişizmi, karşısında hiçbir ideolojinin kolay kolay tutunamayacağı rakipsiz bir varoluş temellendirmesidir. Yeni sınıflar, tüketim standartlarını en uçta izleyen tam tüketicilerden, derece derece eksik tüketicilere doğru açılıyor. Tüketim humması, artık niteliklere de savaş açmış vaziyette. Olgunlaşma, bir ideal olmayı bırakalım, artık başlıbaşına can sıkıcı bir insanlık durumudur. Çünkü olgun insan, ister gelenekten gelsin, ister modernliğin standartlarında tanımlansın bir şeyleri reddedebilme yeteneği kazanan kişidir. Bu eğer yaygınlaşırsa tüketimi baltalayacaktır. Keynesgil dünyanın mûteber toplumu, 68'li çocukları yaramaz çıksa da, altın örneği bebek patlaması (baby boom) kuşağı olan, işinin gücünün rutinlerinde uyumlulaşmış bir yurttaşlar cemaatiydi. Elitistler bu vasatlaşmaya isyân ederken haklıydılar. Bugün ise, o günlerin konformizmine rahmet okutan gelişmeler yaşıyoruz. Yavanlaşma, sığlaşma, ya da avâmîleşme gibi kavramlar basit ezberlere dönüşüyor ve durumu açıklamaktan uzağa düşüyor. Artık sıkıntı, ne konformizm ne de vasatlık; düpedüz idiokratik tehlikedir. Mike Jude'un 2006 yapımı Idiocracy filmi bu gelişmeye ışık tutuyor. Konu, çok çarpıcı; nihai tahlilde başarılı olsa da, keşke komedi yerine daha ince bir kara mizah diliyle işlenseydi. Çocukluk, çocuklukta kaldığı sürece mâsum ve mâzurdur. Çocuklara kızılmaz. Ama ömür boyu çocuk bırakılmak, hayata yapılmış en büyük haksızlıklardan birisidir.
04.06.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.