Taşrada düşüncenin imkânı

Rüstem BUDAK
Türkiye’de düşüncenin yeri ve etkisi konuşulurken bunun sınırlarını tayin eden hususlardan biri de taşra-lılık olgusudur. Bu noktadaki genel konumlama İstanbul’un merkez, diğer yerlerin çevre olduğu hususudur. Düşünce birikimlerinin gelişmesi, olgunlaşması ve kendi dinamikleri üzerinde toplumsallaşması noktasında Türkiye’nin kendi özelinde böylesi bir anlayış bulunmaktadır.

 

Taşra dediğimiz alanda düşünce dinamiklerini besleyen ve farklı görüngülerle ifade imkânı sağlayan yönler vardır. Düşünsel serüvenlerin temelinde öncelikle ideolojilerin yereldeki ifadesi olmuştur. Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş ideolojilerinin düşünsel akışı genellikle tek yönlü olmuştur. Anadolu’nun genel algısında İstanbul bu üretimlerin olduğu merkez olarak bu süreci besleyecek her türlü dinamiği besler ve ifade eder. Bunu yazılı ve görsel olarak ortaya çıkarır. Taşra bu birikimin çok iyi birer okuyucusu ve uygulayıcısıdır. Merkezden ifade edilen düşünceleri neredeyse emir telakki eder, tam bir mutmainlikle inanır ve yaşmaya çalışır. Okurken kendini ayrıştırır. Bu anlamda taşra merkezin ifade ettiği düşüncelerin gönüllü taşıyıcısı olur.

 

Taşrada insanlar düşünsel birikimlere kendilerinin katkısı ve yönlendirici olarak iradelerini sınırlarlar. Öncelikle bunu bir hak olarak kendilerinde görmezler. Kendi düşünce birikimini ifade etmeyi, merkezden gelen düşünceleri eleştirmeyi kendilerinde bir hak olarak telakki etmezler. Böyle bir şey yaptıklarında merkezdekiler tarafından adam yerine konulmamak endişesini taşırlar. Çünkü zaten merkez bunu kendisinde has gördüğü için böylesi çıkışları münferit görür ve önce görmezden gelmeye ardından bastırmaya çalışır.

 

Düşüncenin yurtlanacağı mekânlar açısından taşranın yoksulluğu büyüktür. İnsanların bir araya gelerek birikimleri paylaşacağı, konuşacağı yerler çok azdır ya da yoktur. Burada önemli olan yeni bir şeyin konuşulması değil geçimin mikro ve makro planda devamını sağlamaktır. Herkes kendi yalnızlığına mahkûmdur. Bir başınadır, yalnızdır, suskundur ve nihayetinde küskündür. Konuşacağı bir kişiyi bulmayı büyük şans sayar. Zamanını bununla geçirir. Çok, birçok kişinin bir araya gelmesi de hoş görülmez. Halk ve derin bürokrasi bir tertibat ve kalkışma olmasından endişe eder.

 

Düşüncenin yazı kaynaklarının dolaşımı ülkenin genel sosyo-politik seyrine göre bir hareketliliği vardır. Kitap- dergi gibi kaynakların kitapevleri aracılığıyla bulunurluğu azaldı. Okur ilgili kitabı ancak internet veya özel siparişle sahip olabilmektedir. İdeolojilerin etkin olduğu dönemde kitap ve derginin bulunurluğu ve kendi özel hattında çeşitliliği var iken artık ne kitapevi bulunmakta ne de kitaba duyulan ilgi ortada kalmıştır.

 

Taşra merkezli oluşan düşünce havzaları da bulunmaktadır. Bunlar merkez ile ilişkili ancak kendi şartlarında farklılıklarını barındırırlar. Dergi ve kitap olarak çalışmaları da bulunmaktadır. Yazı ve içerikleri ne olursa olsun bir kere artık adres olarak kaybetmeye mahkûmdurlar. Okuyucunun bilinçaltında dergi veya yayınevinin taşranın herhangi bir yerinde olması dolayısıyla kendini kabul ettiremez. Bunlar taşranın gereksiz gevezelikleridir. Böyle bir çalışma olmasını da aynı zamanda haddini bilmezlik olarak değerlendirir. Taşradakilerin böylesi şeyleri anlaması ve kaldırması zor görülür.

 

Düşüncenin taşıyıcısı olan aydınların taşradaki serüveni ise aynı daraltıcı ve yarıştırıcı nitelikleri barındırır. Düşünsel birikimini az çok okumalarla genişlemiş ve yerel çok fazla geniş birkaç mevzuda söz söyleyen aydın kabul edilmiştir. Bunu taşımak ve yaşatmak kolay olmuştur. Kendi özgünlüğünü ve derinliğini yakalamadan, gönüllü taşıyıcılık ile düşüncenin paylaşımını sağlamaya çalışır. Taşra aydını muhalifliği ve mahrumluğunu her an yaşar. Belli kalıpların ve sınırların dışına çıkmaz. Dönemsel olarak yeni kelimelerle beslediği düşünce birikimi onu kamuoyu önünde idare eder, bu tükendiğinde ise yeni katkılarla yoluna devam eder. Taşra aydını kendini ifade imkânları yönünden iki yönlü kıskaç altındadır. Bir yandan yerelde muhatap alınmazken, diğer yandan merkez tarafından da düşüncelerinin hamlığı bahane edilerek biraz daha çalışması tavsiye edilir.

 

Taşra aydını konforuna çok düşkündür. Ayda bir yazı yazması, çevresine göre yeni ve farklı düşünceleri ifade etmesi, okumalarıyla çeşitlendirdiği düşünce hazinesi onu oyalamaya yeter. Daha üst, olgun, derin, özgür birikimleri oluşturmaya gayret etmez. Arada bir yerde görünmek onu hoşnutluğunu artırır. Kalıcı çabalara girişmez. Okuduklarının üzerine bir şeyler koymaya gayret etmez. Merkezdekilerin bencilliğinden, kendisini dışlamalarından dem vurur. Onlara yönelik eleştirilerinin zeminini düşünce alanına çekmez. Düşünce ile varlığını ispat etmek değil taşıyıcılık- taklitçilik ile ifade etmeye çalışır. Dil ve üslubunu oluşturmaktan uzaktır.

 

İhtiyaçlar üretimin hızını ve kalitesini etkiler. Taşrada düşünceye duyulan ihtiyaç üst düzeyde değildir. Bunun yerelde ihtiyaç haline getirecek bir özerklik bulunmaz. Herkes bulduğu ile yetinecektir. Gerekliliği öncelikler içinde değildir. Kronik yorgunlar ve mağluplar bu psikolojiyi devamlı yayarlar. Düşünsel birikimin taşıyıcılığını üstlenenler kendi alanı içinde yaşam imkânı bulmaya çalışırken bunun hiçbir karşılığını görmediğini düşünerek yorulur. Bir kısmı ise yerelin hâkimleri tarafından dışlanır ve mağlup edilir. Taşra yorgunlar ve mağluplar topluluğudur.

 

Üniversiteler taşrada düşünce imkânlarının yeşerme imkânı bulduğu özel alanlardan biridir. Artık her ilde bulunan bir veya birkaç üniversite düşüncenin akademik boyutunda ve disiplinler olarak düşünsel birikimlerin yazılmasını ve konuşulmasını sağlamaya dönük ümitler oluşmasına neden olmaktadır. Ancak üniversiteler bu anlamda farklılığını ortaya koyamamaktadırlar. Üniversite yönetimlerinin kendi özerklikleri içinde özgürlük alanlarını bulundukları taşra alanına göre dizayn etmeleri ile düşünce filizlerinin yeşermesini engellemektedir. Buradaki olabilecek düşünsel birikimin bulunulan şehre doğru akması da yavaş olmaktadır. Çoğunda da olmamaktadır. Kendilerini taşranın sınırlılıkları içinde yeni sınırlar tayin ederek iyice izole edilmektedirler.

 

Taşra merkezin yansıması olan düşüncelerle, önermelerle yol devam eder. Kendinin bir açılım teklif yapması beklenemez. Dünyayı kendi köyü, ilçesi ve şehri ile sınırlandırır. Bu dünyada mutlu olmak ister. Ama bunun yanında hükmetmek, hâkim olmak ister. Dışardan gelen fikirleri kendi iktidar alanında yorumlar ve bunları hazır basmakalıp olarak uygulamaya çalışır.

 

Taşranın Aydınlanma arzusu çağın dayattığı yorumlardan biridir. Herkesi bu sürece dâhil etmek ister. Aydınlanma hem maddi hem manevi unsurlarıyla hayatı yönlendirir. Taşra aydınlanma sürecini ıskalamak istemez. Bu sürece öncelikle “okuyan”larıyla dâhil olmak ister. “Okuyan”lar İstanbul’daki zengin ve elitist ekâbirin çocuklarının “batı”ya gidip aydınlamadan kaptıkları fikirlerle geri gelip şehri kurtarmaya giriştikleri gibi taşranınkiler ise üniversiteye gidip geldiklerinde “kurtarıcı” rolüne girerler. Üniversitede ideolojik tasarımları kuşanarak, bunlara hemen teslim ederek büyük savaşıma hazırlanmaya başlar. Önce ailesi ve çevresiyle mücadeleye girişir. Aydınlanma ışığını ulaştıracaktır. Yerleşik egemenleri eleştirirler. Egemenler ise önce onları dudak bükerek küçümser daha sonra ise dışlamaya çalışırlar. Aydınlanmacılar ise Don Kişotvari duruşları ise sanal, hayali düşmanlara karşı büyük savaşa girişirler. Bu süreç her geçen gün içinde onları yorgun düşürmeye başlar.

 

Taşra aydınlanması kendi çıkmazlarıyla, sorunlarıyla, açmazlarıyla sürüyor. Kendi şartlarıyla dışardan geleni absorbe etmiş ve yutmuştur. Merkeze bağımlı gözükse de özünde kendi özgünlüğünü ve özgürlüğünü savunmaya çalışır. Aynı zamanda dar çerçevede özgüvenini yitirmiş, varlık sancısını çekmeyen haldedir. Kitabi dili yakalayarak ve ideolojik aidiyetlerini pekiştirerek yapmaya çalıştığı çıkışı ve arayışını popülerliğe kurban vermiştir. Merkezin Pazar alanına dönüşmekten kendini alamamıştır. “Kurtarıcı”larını da yitirmiştir. Bürokratik merkezi yapılanmanın parçası olduğu gibi düşünsel serüvenini de bundan bağımsız kılamamıştır.

 

Taşra kendi aydınlığını kendi özünü değiştirmekten geçtiğini çoktan unutmuştur. Hazır basmakalıp çözümlere umudunu bağlamıştır. Kendisi olmaktan çıkmış, ucubeleşmiştir. Değerlerini tüketimin parçası ve pazarlamanın öğesine dönüştürmüşlerdir. Varlık alanı ayağının altından kaymıştır. Mahremiyet’inin içinde sırlarını, Masumiyet’inin içinde saflığını, Mahrumiyet’inin içinde yokluğunu, Muhalefet’inin içinde isyanını dillendirmeye devam ediyor. Küçük dünyasında, küçük fikirlerle, küçük adımlarla dünyasını bulmaya çalışıyor. Büyümek, aşmak, inşa etmek istemiyor. Korkularına mahkûm halde kendi zindanında mutluluk oyunları oynamaya devam ediyor.

 

Bu yazı toplam 1586 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim