• İstanbul 11 °C
  • Ankara 12 °C

Taştım, Sektim, Battım

Taştım, Sektim, Battım

Sümeyra ÖZAT yazdı..

"Aslında her okur, okuduğu esnada kendi kendinin okurudur. Yazarın eseri, okura sunduğu bir görme aygıtına benzer; okurun o kitap olmasa kendinde belki fark edemeyeceği şeyleri görmesini sağlar. Kitapta söylenenleri okurun kendinde tanıması, kitabın gerçekliğinin kanıtıdır..."

(Marcel Proust, Yakalanan Zaman, s. 218)

 


Bizleri pek çok şeyden alıkoyan hayat telaşına rağmen, sosyal varlıklar olmamız hasebiyle üzerine düşündüğümüz dahası düşünmenin zorunluluk haline geldiği bazı kolektif konular vardır: Var olma çabası, benlik arayışı, yabancılaşma, aidiyet, sosyal beklentiler, birey-toplum çatışması, normallik algısı...

Kitaplar -doğrudan yahut dolaylı- insanlığın bu ortak paydasına temas ettiği ölçüde Proust'un bahsettiği gerçekliğe ulaşır. Zira okunan artık kitap değil, okurun kendisidir. İşte tam da bu konulara mercek tutarak okuru için bir çeşit görme aygıtı işlevi üstlenen ve onları içgörüye yönelten bir kitap ile beraberiz: Taş Sektirme Ustası.

Değerli okur ve yazar Resul Bulama'nın emektar kaleminden bizlere ulaşan, toplamda 22 öykü barındıran bu tematik öykü kitabında zannımca en çok dikkat çeken noktayla başlamak istiyorum incelememe. Yani kitabın profesyonel sadeliğiyle! Her türlü aşırılıktan bir heykeltıraş titizliğiyle törpülemiş adeta eserini yazar. Gülümsetiyor ama kahkaha attırmıyor, hüzünlendiriyor fakat ağlatmıyor. Öyle ki varoluşsal sancıların dahi bir ölçülülüğü söz konusu, intihara meylettiriyor lakin en nihayetinde yaşama arzusunu galip kıldırıyor.
Arka fonda özenli bir araştırma ve ön hazırlığın yapıldığı aşikâr olsa da göze batırırcasına hissettirme çabasına maruz bırakılmamış okur. Bu nedenle 'profesyonel sadelik' tabirini kullandım. Kapağıyla, konusuyla, karakterleriyle ve üslubuyla TRT dizisi softluğunda bir kitap.

Gelgelelim Kierkegaard'ın da dediği gibi, "Herkesin daima fazladan küçük bir aykırılığı olmalıdır." Yazarımız da bu aykırılığı, gidemeyen ama bulunduğu yerde de kalamamanın arafında savrulan kayıp bir başkarakterle koyuyor meydana. Öyle kayıp ki karakterimiz, bir ismi dahi yok! Kitap boyunca Selim Bey'in oğlu veya Taş Sektirme Ustası olarak anılıyor. Taş sektirmedeki mahareti, isminin önüne geçmiş bir usta. Cümle ahalinin işsiz güçsüz bellediği kahramanımızın "usta" olarak addedilmesinde de bir ironi olduğu aşikâr. Selim Bey'in oğlu olarak anılmasının hikâyesi ise çok daha derindir fikrimce. Kim bilir, toplumumuzda evlatların ille de ebeveynlerinin istek ve beklentilerinin gölgesinde yaşama mecburiyetine bir dokundurmada bulunmayı niyetlemiştir belki de yazar. Nitekim ustamız ve babası arasında da bir türlü aşılamayan manevi uzaklıklarla ve ulaşılamazlığın hamuruyla yoğrulmuş yaralı bir ilişki söz konusu. "Ki her insan bir miladı yaşar, bir yerde hayatının." der bir şiirinde Ahmet Erhan. Kitabın "İnsan Taşa Benzer Mi!" adlı ikinci öyküsünde, Taş Sektirme Usta'sının babasıyla yaşadığı olumsuz bir çocukluk anısından bahsedilir. Kahramanımızın sürekli deniz kenarına "sığınmasının" miladı, bahsedilen bu olumsuz anı olabilir belki. Zira kitabın "Taş da Bir, Kum da Bir" adlı öyküsünde (s. 91) babasıyla konuşamadığı için deniz kenarına gittiğini söyler kahramanımız.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/tastim-sektim-battim-k5562.html

Bu haber toplam 191 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim