• İstanbul 23 °C
  • Ankara 20 °C

Tehlike Devam Ediyor... Kurtuluş Başkanlık Sisteminde... Fetöyle Mücadel

Fatma Gülşen KOÇAK

Tehlike Devam Ediyor...Kurtuluş Başkanlık Sisteminde...Fetöyle Mücadele Beka Sorunudur...

15 Temmuz 2016’yı tarih nasıl kaydedecek?

15 Temmuz 2016 günü tarihe kara bir leke olarak girecek. Kendi vatandaşına silah sıkan, kendi yurduna ihanet eden, kendi bayrağına kurşun atan, demokrasinin ve özgürlüklerin üzerine tanklarla yürüyen hain ve alçak bir darbe girişimi.

Darbeden de öte çok açık bir iç savaş denemesi. Bırakın bizleri, dünya yaşananları hayretle izledi. Tarih böyle hainliği ve şerefsizliği kaydetmemişti. 5 bin yıllık devlet geleneği, 150 yıllık demokrasi tecrübesi olan, AB’den tam üyelik için gün bekleyen bir ülkeye böyle ihanet yapılamaz.

Yapılamaz diyorsunuz ama peki neden oldu?

Ruhunu şeytana satmış, şizeofren bir hasta Türkiye’yi ortaçağ karanalığına götürmek istiyordu. Bu çok açık bir FETÖ organizasyonu. Kim tahmin edebilirdi bu yaşananları. Herkes az düşünsün. NATO’nun en büyük ikinci kara ordusundaki generallerin yarısından fazlası FETÖ’nün kurşun askeriyimiş. Böyle bir olay olabilir mi?

Yalanlardan oluşan bir dünyaları mı var?

Tam bir Yalan Dünyayla karşı karşıyayız. Herşeyleri yalan, sahtekarlık ve iki yüzlü bir hayat. 1980’lerden itibaren soruları çalmışlar. Çok tuhaf bir durumla karşı karşıyayız. Psikologların muhakkak bunları incelemesi lazım. Daha düne kadar etrafımızda insan diye dolaşanların zombilerden oluşan bir sürü olduğunu gördük. Bunların tamamı hasta ve tedavi edilemleri gerekiyor. Bunca yaşanan olaydan sonra hala FETÖ’ye söz söyleyemeyen bir kitle var. Garip değil mi?

FETÖ’le mücadelede ‘At izi, it izine karıştı’ deniliyor? Siz nasıl görüyorsunuz?

Türkiye bir varlık yokluk mücadelesi veriyor. Çok zor süreçlerden geçiyoruz. Düşünün hergün şehidlerimiz geliyor. Önce 7 Şubat MİT krizi yaşandı. Cumhurbaşkanımızın ameliyatı sırasında bu hainler MİT’e operasyon çektiler. Bu atlatıldı. Bu defa Gezi olaylarını tezgahladılar. Gezi kalkışması, Tayyip Beyin çağrısıyla meydanları dolduran milyonlar tarafından püskürtüldü. Yine vazgeçmediler. Bu defa 17-25 darbe girşimine kalkıştılar.

17-25 Aralık sürecinde yaşananları düşünün. Yerel seçim öncesi manzarayı gözünüzün önüne getirin. Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır mitinginde sesi kısılmıştı ve hepimiz meydan da gözyaşları içinde dinlemiştik. Türkiye son üç yılda neler yaşadı.

Soruya dönersek..

Bu girizgahı ülkenin yakın dönemde neler yaşadığını hatırlatmak için yaptım. Devlet fiili işgal altındaymış. Aslında onlar devlet, biz paralelmişiz. Bu kadar net bir tablo var. Bu koşullarda ABD olsa ne yapar. Almanya olsa ne reaksiyon verir.

FETÖ’le mücadelede zaafa düşersek ülkemizi ve özgürlüğümüzü kaybederiz. Bazı yerlerde FETÖ mücadelesinde bazı yerel sorunlar olabilir. Bundan doğal ne olabilir. Ortada açık bir psikolojik savaş var. Asla geri adım atılmamalıdır. Devletimizi bu asalak yapıdan temzilemezsek onlar hepimizi topyekün temizleyecekler.

Amacını aşan bazı hareketler olmuşsa bunlar telafi edilebilir. Türkiye şefkatlidir. Devlet aklımız hata yapsa dahi son tahlilde yanlışını düzeltir. Doğrusu ben devletime güveniyorum.

Bu karartmanın da FETÖ’cüler tarafından yaptırıldığı iddia ediliyor. Ne dersiniz?

Bu hainler herşeyi yaparlar. FETÖ’ye dair hiçbirşey benim için süpriz değildir. FETÖ’yle mücadeleyi sulandırmak ve meşruiyetini gölgelemek için suçu olmayan insanları da bu torbaya koyduklarını ben de duyuyorum. Ama adalet eninde sonunda tecelli edecektir. Göreceksiniz suçu olmayan insanlar kesinlikle ayıklanacaktır.

Azıcık düşünün Norveç’te iki yüz yılda olan olaylar burada bir haftada oluyor. İngiltere’de yüz yılda olan hadiseler burada bir ayda cereyan ediyor. Hükümet ne yapsın? Bakan ne yapsın? Vali ne yapsın? Daha iki ay önce Cumhurbaşkanını, Başbakanı öldürmek isteyen bir mankurt çetesine karşı nasıl davransın.

Nasıl davransın?

Devlet gücünü göstersin ki vatandaşlar da devletin yanında olduğunu görsün. İnsanlar FETÖ’cü yapılanmanın hükmünün kalmadığını görsün ona göre tavır belirlesin. Vatandaş devletin zaaf içinde olduğunu görürse ‘FETÖ yeniden gelir, başarılı olur’ diye düşünür ve devlet zaafa uğrar. Hukuk içinde en sert mücadele verilmeli ve asla geri dönülmemelidir.

Bu mücadele nasıl olacak?

Devlette tek bir FETÖCÜ memur, üst düzey yönetici, siyasetçi kalmayana kadar devam etmeliyiz. Ucu kime varırsa varsın, nereye ulaşırsa ulaşsın bu zombiler devletten temizlenmelidir. Sokakta büyük heyecan ve beklenti var. Sokağın talepleri gözardı edilemez.

Peki Bundan sonra ne olacak?

Artık hiçbirşey eskisi olmayacak. 2071’de Türkiye tarihini yazacak olanlar 15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrası diye bir ayrıma gidecekler. Çünkü 15 Temmuz 2016 tarihi Türkiye’nin küresel güç olmasının başlangıç günüdür.

Çok şükür milletimiz demokrasinin erdemini keşfetti. Özgürlüğü, vatanı, bayrağı,mukeddasatı için tanklara dur dedi. FETÖ’cü darbeciler ülkemizi iç savaşa sürüklemek isterken necip milletimiz Büyük Türkiye Ruhuyla tarihsel bir cevap verdi.

Büyük Türkiye Ruhunu biraz açar mısınız?

Büyük Türkiye ruhuna, ‘derin millet’ de diyebiliriz.

Peki öyleyse Derin Millet ne demek?

Derin Millet veya Büyük Türkiye Ruhu, bu milleti asırlardır birarada tutan ama bizlerin yaşarken fark etmediğimiz yerlilik, kahramanalık, yardımseverlik, adil olmak, alicenaplık, yurtseverlik, bağımsızlık gibi pekçok faziletli kavramın bir pota içinde yoğrulmuş halidir. Kısaca Kuvayı Milliye ruhu demektir.

Sanırım batılılar bu kavramı anlayamıyordur?

Evet haklısınız anlayamıyorlar. Şaşkınlıkları bundan zaten. 90’lı yıllarda ‘Derin Devlet’ tartışmalarının yapıldığı dönemde Nur Vergin Türkiye Günlüğü dergisindeki bir makalesinde ‘Derin Millet’ kavramını kullanmıştı. Batılıların anlayamadığı, çözemediği bir kavram bu. Normal şartlar altında Pentagon’da veya Londra’da yapılan analizlerde 15 Temmuz’da Türklerin sokaklara inip, tankların önüne çıkamayacağı düşünülüyordu.

Nasıl ki Sevr anlatlaşmasına karşı çıkılmayacağı sanılıyorsa aynı psikoloji. Fakat tam tersi oldu. 15 Temmuz darbesini tezgahlayan ve destek veren Batılı ülkeler farkında olmadan Büyük Türkiye ruhunu harekete geçirdiler. Türkler bir ayağa kalktı mı, kolay kolay kimse onları oturtamaz.

Darbe tehlikesi geçti mi?

Ben sıklıkla ifade ediyorum. Türkiye bir darbeler ülkesi. Yakın tarihimiz askeri darbelerle dolu. Nasıl ki bundan önce darbeler olduysa bundan sonra da olacaktır. Ben tehlikenin geçtiğini düşünmüyorum.

Neden?

Devlette bu kadar örgütlenen bir hareketin muhakkak B, C, D, L, X kadroları vardır. 17-25 Aralık darbe girişimi olduğunda pekçok insan artık bir daha böyle girişim olmaz dedi. Ancak 15 Temmuz oldu. Şuanda da herkes ‘15 Temmuz girişimine halkın verdiği tepkiye bakıp artık böyle teşebbüsler olmaz’ diyor. Ancak farklı bir oluşum ve yeni bir maskeyle yeni kalkışmalar olacaktır. Olayların gelişimi ve Ortadoğu’da yaşananlar bize bunu söylüyor.

Tehlike devam ediyor sözü halkı panikletmiyor mu?

Tehlikenin devam ettiğini Cumhurbaşkanımız da söylüyor. Ayrıca halkımızı neden korkutsun. Bilakis onları uyanık durmaya ve yeni tehlikelere karşı dirençli olmaya sevk ediyor. Zaten darbeyi onlar önledi.

Yeni darbelerin olmaması için sizce ne yapılmalı?

Sistem değişikliği yapılmalı. Parlamenter sistem her 10 yılda bir darbe üretti. Türkiye, milletin nezdinde değer kaybetti. Devlet ayıplı hale geldi. Milletle devlet arasında bariyerler kuruldu. Devletine küskün bir halk yaratıldı.

İşte bir daha böyle absürd aptallıklar yaşamamak için başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçmeliyiz.

Neden?

Çünkü bize güçlü bir yürütme erki lazım. Türklerin politik psikolojisi güçlü lider ve güçlü yönetim istiyor. Parlameneter sistem de sorumlu kim belli değil. Deve mi, kuş mu sistem belli değil. Türkiye’nin kurtuluşu başkanlık sistemindedir.

Sosyal medya hesabınızdan sürekli 15 Temmuz hatırlatmasında bulunarak unutulmaması noktasında çağrıda bulunuyorsunuz? Böylesine önemli sosyal meselelerin kültür sanat anlamında yapılacak çalışmalarla zihinlerde diri tutulması gerekmez mi?

Bakanımız Nabi Avcı Bey önderliğinde 15 Temmuz’un unutulmaması ve tarihe not düşülmesi için çalışıyoruz. Üzerime ne düşüyorsa yapmaya hazırız ve yapıyoruz. İnşallah Kazan ilçemizde demokrasi kahramanlarımız için müze projemiz var. Film projelerine, belgesellere ve kitaplara destek veriyoruz. 15 Temmuz kahramanlarının hikayesini yazdırmak, filmini yaptırmak bizim için büyük şereftir.

Kültür Bakanlığı yakın dönemde hangi çalışmaları planlamakta? Hangi hamleler gerçekleşecek?

Bizler Cumhuriyetin temelinin kültür olduğuna inanıyoruz. Cumhurbaşkanımız da zaman zaman ifade ediyor. Hükümetimiz pekçok alanda sessiz devrim denecek dev icraatlar yaptı. Ancak özellikle kültür ve eğitim alanında halen büyük açığımız var. Şimdi 15 Temmuz’un kahramanlık öykülerini tarihe not düşüp ölümsüzleştireceğiz.

Son olarak 15 Temmuz Destanı’nın kahramanlarından sizi ziyadesiyle etkileyen kim oldu? Hangi olay sizde derin izler bıraktı?

Doğrusu beni en çok etkileyen Ömer Halisdemir oldu. Sanırım milletimizde en çok ondan etkilendi. Ömer Halisdemir’in Zekai Aksakallı paşayla telefon görüşmesi yaptıktan sonra biran dahi tereddüt etmeden emri yerine getirmesi Türklerin özlediği bir asker davranışı.

Neden Ömer Halisdemir?

İki sebeple. Birincisi ve tabiki en önemlisi darbeyi önleyen isimdi. Eğer Ömer Halisdemir Semih Terzi’ye hak ettiği cevabı vermese ve darbeci Terzi kumandaya ele alsa çok daha fazla kan dökülebilirdi. Bir anlamda Ömer Halisdemir, darbeci Terzi’yi vurarak. Darbeyi engelledi.

İkincisi ise Aksakallı Paşadan emri aldıktan sonra öleceğini bilerek verilen talimatı yerine getirmesiydi. Yani öleceğini bilerek, ölüme yürüdü. Böyle bir insan yüzyılda bir gelir ve ancak bu insana saygı duyulur.

Ayrıca Erol Olçok’dan bahsetmem lazım. Erol abi o akşam evinde oturabilirdi. Sokağa çıkmayabilirdi. Sokağa çıktığında bir kenarda bekleyebilirdi. Yata atlayıp denize açılabilirdi. Güvenli bir yerde olayların gelişimini seyredebilrdi. Ancak o bunların hiçbirini yapmadı. Bir şövalye gibi ölüme yürüdü. O yiğit insana da bu yakışırdı zaten. Allah bizleri onların şefaatine mazhar eylesin.

Aydınların tepkilerini nasıl buluyorsunuz?

Doğrusu bazı tepkileri hayretle karşılıyorum. Hilmi Yavuz gibi bir yaşını almış bir filozofun açıklamalarını okuyunca hayal kırıklığına uğradım. Çok yazık. Bu ülkenin en temel sorununun aydın yabancılaşması olduğunu biliyorduk ama bu kadar derin bir travma olduğunu bilmiyorduk.

Tayyip Erdoğan karşıtlığı gözlerini bürümüş. Halbuki Tayyip Erdoğan bu ülkenin seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı. Şizofren bir ihastayı, Türkiye’nin özgürlüğüne ve seçilmiş hükümetine tercih ediyorlar. Var mı böyle bir dünya? Çok yazık tabi. İnsan üzülüyor.

Ayrıca Türkçe’nin ses bayrağını dünyaya duyuran Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk’tan daha net bir açıklama beklerdim.  Başka Türkiye yok. Bu ülkenin sorumluluğu sadece Tayyip Erdoğan’ın mı, Binali Yıldırım’ın mı? Bu ülkenin aydınları elini taşın altına ne zaman koyacak? Unutulmasın, mesele kişiler değil, yurdumuz ve özgürlüğümüz.

Geçmişte nasıldı?

Malesef aydınlarımızın kötü bir sicili var. 27 mayıs Darbesinde, 12 Eylül darbesinde neler söylediklerini biliyoruz. Darbeyi kınamak yerine darbeci generallere destek verdiklerini görüyoruz.

Daha ileri gideyim Adnan Menderes’in asılmasına karşı çıkmak bir yana idamı için darbecilere sufle verdiklerini tarih kitapları yazıyor.

Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında  "Ülke olarak çok önemli mesafeler kat ettik. Ancak bu süreçte iki alanda, eğitimde ve kültürde hedeflediğimiz noktaya gelemediğimizi üzülerek söylemek istiyorum" dedi. Hedeflenen nokta nedir? Sizce bu hedefe ulaşılamamasının sebepleri nelerdir? Ya da hedefe nasıl ulaşabiliriz?

Cumhurbaşkanımızın koyduğu hedefler bizim vizyonumuzu oluşturuyor. Bu bağlamda yeni dönemde kültür sanat alanında farkındalık yaratacak icraatlarımız olacak. Bakanlığımızın gelecek perspektifini ortaya koyduğumuz ‘Kültürel Kalkınma’ programında 30 Büyük şehrimize 1 milyon kitaptan oluşan anıtsal kütüphanler kurma projemiz var.

Yaşayan kütüphanler ve yaşayan müzeler inşaa edeceğiz. Müze ve kütüphaneleri kuru, sıkıcı yerler olmaktan çıkaracağız. Çocuk seslerini, Kitap ve kahve kokusunu duyacağımız yeni kütüphaneler yapacağız. Özel müzeciliği destekleyeceğiz. GENÇDES projesi kapsamında gençlerimize 50 milyon TL vereceğiz.

Bunu biraz açar mısınız?

Gençlerin kültür ve sanat alanlarındaki peojelerinin desteklenmesi amacıyla GENÇDES projesini başlattık. Gençlerimize karşılıksız hibe desteği veriyoruz. Bu program için genel bütçeden 50 milyon TL kaynak ayrılmış durumda.

Başka neler var?

  1. Gençlerin okuma alışkanlığını geliştirmek için e-kütüphaneler kuracağız.
  2. İstanbul’da Avrupa’nın en büyük kültür külliyesini inşaa edeceğiz.
  3. Rami’de 10 milyon kitaplı Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden birini yapacağız.
  4. 30 Büyük şehirde 1 milyon kitaplı kütüphaneler yapacağız.
  5. Zaman içinde her ilimizde tiyatro sahnesi açacağız.
  6. Özel müzelerin açılmasına destek olup, teşvik edeceğiz.
  7. Özel tiyatrolara 9 milyon TL destek vereceğiz.
  8. Roman, Hikaye, Şiir ve senaryo başta olmak üzere edebiyat alanlarına destek oluyoruz.
  9. Ayrıca modern sanatlar, geleneksel sanatlar ve müzik alanında sanata ve sanatçıya destekler veriyoruz.
  10. Hepsinden önemlisi yeni bir anlayışla yeni bir teşkilat kanunu yapıp, Kültür ve Turizm Bakanlığını yeniden yapılandıracağız.

Kültür sanat alanında gerçekleştirilmesi gereken hamlelerde STK’lara düşen görev nedir?

Tabiki daha yakın çalışacağız. Günüzmüde yeni bir yönetim kavramı var.

Nedir o kavram?

Yönetişim kavramı. Yani geleneksel yönetim anlayışındaki devlet-vatandaş ilişkisi yeniden tanımlanıyor. Devlet-Vatnadaş-STK-Özel Sektör ve Diğer paydaşların olduğu yeni bir yönetim paradigması var. Bu bağlamda bizde bakanlık olarak Nabi Avcı Bakanımızın talimatları doğrultusunda STK’lar ve diğer paydaşlarımızla sürekli temas içindeyiz.

İnşallah bu sonbaharda uzun zamandır yapılamayan KÜLTÜR ŞURASINI ve TURİZM ŞUARASINI YAPACAĞIZ. 

http://www.yeniakit.com.tr/haber/darbe-tehlikesi-devam-ediyor-213108.html

Bu yazı toplam 566 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim