• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 19 °C
  • Konya 17 °C
  • Sakarya 16 °C
  • Şanlıurfa 24 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 21 °C
  • Bolu 15 °C
  • Bursa 18 °C

Toktamış Ateş'ten: Türkçem, benim ses bayrağım...

Toktamış Ateş'ten: Türkçem, benim ses bayrağım...
Aşağıdaki deyiş Türkçemiz'in en büyük şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca'nındır.



Dilin önemi

Sanıyorum Konfüçyüs'ün bir saptamasıdır. "Bir ülkenin dirliğini bozmak istiyorsanız" der; "O ülkede konuşulan dili dejenere edin. Zaman içinde insanların birbirini anlamaları zorlaştıkça her alanda çözülme başlar. Ve sonunda öyle bir noktaya gelinir ki; insanlar birbirini anlamaz hale gelirler ve kaos başlar..."

Dünya üzerinde halkının tümünün aynı anadili konuştuğu ülke sayısı çok azdır hatta hiç yoktur. Bu bakımdan insanlar "lingua franca" denilen ortak bir dil arayışına girişmişlerdir. Bu lingua franca salt aynı ülke vatandaşları arasında değil tüm insanlık için de öngörülebilmektedir. Biraz hayalci olsa da...

Bizim gibi çok uluslu bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde kurulmuş daha doğrusu "küllerinden doğmuş" devletler açısından bu sorun daha ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Evet böylesine çok sayıda anadil bir noktada toplumumuza renk vermekteyken bir yandan da kimi ayrılıkçılara zemin oluşturabilmektedir. Bu konuda son derece duyarlı ve dikkatli olunması gerekir.

Devlet dili

Ünlü bir Fransız düşünür ve edebiyatçısı "Fransa Fransızca'yı değil Fransızca Fransa'yı yaratmıştır"der. Acaba ne derece doğru? Bana sorarsanız tümüyle doğru olmasa bile çok doğrular içeren bir görüş bu.
Aslında Fransızlar bu dil konusunda çok duyarlıdır. Bundan birkaç yıl önce; önde gelen Fransız edebiyatçı ve akademisyenlerin dergi ve gazetelere verdiği paralı bir ilanı okumuştum. Başlık "Fransızca'nın da yaşamaya hakkı var" idi.

Dilleri konusunda çok duyarlı olan Fransız yazar ve akademisyenleri; özellikle İngilizce'nin Fransızca'yı etkisi altına almasından çok rahatsız idiler. Bu gidişatın Fransızca'nın özgün yapısını bozacağını düşünüyorlardı.
Benzer bir durum Almanlar ve Almanca için de söz konusuydu. Hatta bana sorarsanız; Almanya'daki durum

Fransızca'dan çok daha vahim bir görüntü arz ediyor.

Fransızcam ve Fransa deneyimim olmadığı için mukayese yapmaktan acizim ama Alman televizyonlarında"peki" yerine çok yaygın bir biçimde "O.K" kullanılıyor...

Ve derin Alman kültür ve edebiyatıyla yetişmiş olan Alman aydınları çatacak yer arıyorlar.
Zaten bütün Avrupa'da; dükkân isimleri aynen bizde olduğu gibi İngilizce.
Ne Almanya'da ne Avusturya'da ne İsviçre'nin Almanca konuşulan bölgelerinde; "lokanta" anlamında"Gasthaus" ya da "Rasthaus" sözcüğü kullanılmıyor. Gelsin "restoran" gitsin "restoran..."

Türkiye'deki durum

Yukarıdan beri yazdıklarımın ışığı altında düşünüldüğü zaman; bizdeki durumun da çok parlak olmadığı anlaşılır. Aslında özellikle yazma ve okuma konusunda kolaylık sağlamak üzere Latin esasına dayanan Türk Alfabesi'nin kabulü çok yararlı olmuştu. Özellikle Osmanlıca'da sesli harflerin bulunmaması bazen ciddi sorunlara yol açabilmekteydi.
Tabii buna bağlı olarak "dilde özleşmeyi" de savunuyorum.
Fakat bu özleşmenin bazen ölçüyü kaçırdığını da kabul etmemiz gerekir. Anlaşılması müşkül bir Osmanlıca'dan kurtulmak isterken anlaşılması aynı derecede zor bir "öz Türkçe"ye geçmenin fazla bir anlamı olmasa gerek...
Ancak her şeye rağmen; Türkçe Olimpiyatları insana umut veriyor.
Aynen Fazıl Hüsnü'nün dediği gibi "Ses bayrağımız Türkçemiz." Nice yıllar dalgalansın...

09.06.2012 Bugün

Bu haber toplam 629 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim