‘’Kırk Güzel İnsan-13’’/Fahri TunaTacettin Özkaraman;Tutun ki Nasreddin Hoca Taraklı’ya Belediye Başkanı Olmuş
Sene iki bin yedi. Bir kış akşamı, randevu vermişim, bir ilçe belediye başkanına. Kültür İşleri Daire Başkanlığı görevini yürüttüğüm Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin tarihi binasında, makam odamda onu bekliyorum. Görevli kardeşimi de uyardım. Randevu saati geldiğinde Kadir Özkahyaoğlu kardeşim kapıyı çaldı, girdi içeriye: ‘Başkanım, biri sizinle görüşmek istiyor’ dedi, ‘Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman olmalı, hemen al içeriye Kadir’ dedim, ‘Yok yok başkanım, belediye başkanı değil. Kravatlı, sessiz, devlet memuru kılıklı biri. Belediye başkanı olsaydı hemen anlardım, koruması zabıtası şoförü önden gelirdi’ demez mi; ‘Anladım; tam da işte o Tacettin Başkan. Hemen al içeriye’ dedim. Evet; size sade bir devlet memurundan farkı olmayan bir belediye başkanını, bir güzel insanı, bir kahramanımı anlatmak istiyorum.
Bilenler bilir; bin dokuz doksan altı yazından itibaren Taraklı’ya gider gelirim. Sağ olsunlar onlar da beni kendilerinden ayırmazlar; sofraları, kapıları, gönülleri ardına kadar açıktır bana, hak etmediğim kadar. Hatta aralarında ‘sayın vekilim hoş geldin’ diyenler bile vardır.
İlk yıllarımın Taraklı’sında bir şey dikkatimi çekti; tarih, kültür, sivil mimari, doğa, tertemiz huzurlu hava; adeta geçen yüzyılda kalmışlar, ama bir asır geride kaldıklarının haberinde olmayan sade edepli bozulmamış insanlar… Bir şey, bir şeyler eksikti ama; belediye başkanı yoktu mesela. Vardı da, yoktu. Mevcut başkan Halil Aydın, iyi bir insandı gerçekten. Ama aile olarak tam kırk yıldır belediye başkanlığı (üç dönem babası, iki buçuk dönem ağabeyi, iki buçuk dönem de kendisi) yapmış olmanın olağan metal ve mental yorgunluğu, bıkkınlığı, isteksizliği yakadan paçadan akıyordu. Taraklı’ya bir belediye başkanı lâzımdı.
Bize ne oluyorsa, bir grup arkadaş gide gele gözlem yapmaya başladık. Bir yandan da Taraklı’ya görev ve hizmetlerimizi arttırdık; tiyatrolar, Karagöz-Hacivat gösterileri, Mehter konserleri göndermeye başladık.
Bu arada birisi dikkatimi çekmeye başladı benim; zayıf uzunca boylu gösterişsiz espritüel samimi enerjisinin tümünü Taraklı’ya adamış kırk yaşlarında biriydi bu. Dost ahbap arkadaş olduk onunla. İçimden ‘eoroka’ diye çığlıklar atıyordum; bulmuştum belediye başkan adayımı. Arkadaşlarımla paylaştım fikrimi. Onlar da tanıştılar görüştüler beğendiler, onayladılar. Nihayet, 2014 yerel seçimlerinde aday da yapıldı.
Adapazarı’nda bir Ramazan akşamında, Orhan Hakalmaz’ı, konser bitiminde uğurladıktan sonra benim evde, sahura kadar seçim stratejisi üzerine çalıştık. O, ben, Mimar Çetin Öztürk, Öğretmen Mustafa Erdoğan. Beşincimiz de o günkü Ak Parti İl Başkanı Yusuf Alemdar. Ve o gece alınan kararlar tek tek uygulandı. Seçim sonucu mu? Taraklı halkı da bizim seçtiğimiz adaya büyük, çok büyük bir teveccüh gösteriyor ve Tacettin Özkaraman, Sakarya genelindeki 41 belediye başkanı arasından en yüksek oy oranı (% 62) ile seçilen başkan oluyordu. 2009 ve 2014 seçimlerinde de tekrarlıyor başarılarını Tacettin Başkan, üç defa üst üste Ak Parti’den Taraklı Belediye Başkanı seçiliyordu. ‘‘Hanedanı yıkıyoruz’ diye yola çıkan başkan, yeni bir hanedan mı kuruyor’ dediğinizi duyar gibiyim: Müsterih olun efendim; son seçimde çocuklarını toplayıp da ‘babanızı son kez aday yaptık, son kez babanız için sizden oy istiyorum’ diyen de bendim Abdullah ve Oğuzhan’a…
Peki kim bu sessiz kahraman?
Taraklı’da aileler lakaplarıyla bilinir tanınır sevilirler; bizimkinin aile lakabı Keşkapanlar. Rivayete göre keşler (peynirin kurutulmuşu) güneşe serilmiş, bizimkinin uzun kollu dedesi daha çocuk, diğerlerinden önce koşup keşi kapmış, o gün bugün lakabı da üzerine yapışmış kalmış: Keşkapan Abdullah. Keşkapanlar, Karşı Mahalle’de, yani Yusufbey Mahallesinde mukimler asırlardır; üç amca çocukları, üç ayrı haneden oluşuyorlar bugün: Akkaramanlar, Özkaramanlar, Karamanlar.
Bizim kahramanımız Tacettin Bey, üçüncü kuşaktan Keşkapan Abdullah’ın (çünkü daha öncesinde de iki Abdullah var) ikisi kızı ikisi erkek dört çocuğunun en küçüğü. Dokuz yaşında babasız kalmış, bir yetim yanı zamanda. Ama şanslı da bir yetim; kendi çocuklarından onu ayırmayan bir babalık elinde büyümüş. Attan düşüp vefat ettiğinde de öz babasıymışçasına üzülen bir delikanlı o. Çanakkale Gökçeada Öğretmen Lisesi’nde dört parasız yatılılık yılı. Ardından Diyarbakır Çüngüş’te üç yıl sınıf öğretmenliği, bir yıllık Geyve Argat-Çamlık Köyü öğretmenliği, sonra da kendi ilçesinin Çamtepe Köyü güzeli Necmiye Hanım’la kırk yıla yakın süredir devam eden evlilik, ve tabii ardından Taraklı Esenyurt Köyü’nde yedi yıl daha çocuklara okuma yazmayı ve hayatı öğretme mücadelesi.
Benim tanıdığımda o – adeta – kendisini / enerjisini / birikimini / mal varlığını, ki bir eğitimcinin mal varlığı ne kadarsa o kadarının tümünü, ilçesindeki halkın eğitimine adamış, hasretmiş, vakfetmiş bir cengaverdi. Taraklı Hıdırlık Pilav Şenliği de onun üzerindeydi, ilçeye gelen gidenin karşılanması ağırlanması hatta yedirip içirilmesi... Bize göre, diğer il ve ilçelere kıyasla büyük oranda yaşasa da, ona göre kaybolmaya yüz tutmuş gelenek görenekleri, yemekleri giysileri, hatta ahşap kaşıkçılığı, artık üretilmeyen don ve örtme bezini yaşatmak-sürdürmek onun için millî ve dinî görevdi sanki.
Bunlar onun görünen tarafıydı.
Esas kahramanlığı, bu anlattıklarım kadar, hatta bu anlattıklarımdan ziyade onun gönül adamlığından geliyordu. 1292’de Dablis’in Ertuğrul Gazi Alpleriyle fethedilmesiyle başlayan, önce Ahî Evran Veli, sonra da Hacı Bayram Veli’nin talebelerince gönül eğitimine tabi tutulan Taraklı ahalisi, yüzyılların zengin ve zarif ruh ikliminde evrilmesinin sonucu; tüm fakirliğinin yokluğun ve yoksunluğun aksine kapısı sofrasını ve gönlünü her gelene sonuna dek açan bir medeniyetin yaşayıcısı/yaşatıcısıdır.
Bir yönüyle Özbekistan’dan ve Türkmenistan’dan sanki geçen sene bölgemize göç etmişe benzeyen bu insanlar, diğer yönüyle 1399’da Yıldırım Beyazıt’la beraber İstanbul’u kuşatmaya gitmiş, dönüşte ise Eminönü’nde ikamete başlayıp İstanbullulaşmış bir kültürün, bir ruhun, bir medeniyetin çocuklarıydılar.
İşte Tacettin Özkaraman o ruhun temsilcisi, canlı numunesi, sevdalısıydı. Görmüş, bilmiş, şahit olmuştum buna, bihakkın.
Tevazuu, çalışkanlığı, vefası ve saygısı kadar, latifeleri, nükteleri, takılmaları ve yalazaları ile de gönüllerimizi okşuyor, ışıtıyor, aydınlatıyordu. Hüzün medeniyetinin çocuklarıydık biz, evet. Ama o, Âhîlik ölçü ve gelenekleri çerçevesinde, günümüzün Nasreddin Hoca’sı olup çıkıveriyordu karşımıza.
Onun bu ince mizah anlayışından çoğu kez kendisi de nasibini alıveriyordu. Telefonla çok sık ve uzun konuşmasına halkın eleştirisi karşısında, bir gün üç telefonla birlikte fotoğraf vererek kendisiyle dalga geçiyordur, bir başka gün bir yalaza hatırına ilçe müftüsü olmaya razı olmuştur.
Bir Ramazan akşamında, geç kaldığı bir Kadir Gecesi kutlaması için ‘Meclis üyelerimizle namaz çıkışı tarihî Yunuspaşa Camii’nde halkımızla kucaklaşmayı planlamıştık. İstanbul trafiğine takılınca, ancak namaz çıkışına yetişebildim ben. Sanki namaz kılmışçasına sıraya girip her çıkanla tek tek musafaha edip kandilleştim. Allah’ın huzuruna yetişemedim ama cemaatin huzuruna yetiştim. Zaten siyasetçi için önemli olan da o değil mi!’ diyerek siyasetle dalga geçiyordu. Duyduğu hemen her hastalığın kendisinde de olduğu vehmine kapıldığını düşündüğü eşine ithafen söylediği ‘Necmiye, bizim kollarımız uyuşuyor da kafamız neden uyuşmuyor’ sözüyle evlilik tarihine geçiyordu. Amma Allah’ın tokadı yok; en büyük eleştiriyi de büyük oğlu Abdullah’tan alıyordu: ‘Babam bizim önümüzü kesiyor Fahri Amca, umutsuzluğa düşürüyor.’ ‘Nasıl yani?’, ‘Babamın babası beş kez evlenmiş, babamın dedesi de beş kez evlenmiş. Babam kırk yıldır tek evli; kötü örnek olarak Oğuzhan ile benim istikbalimizle oynuyor maalesef!’
Şairliği de vardır, bestelenmiş şiirleri de; kimsecikler bilmez. Bilinsin de istemez zaten. Hiçbir şeyi bilinsin istemediği gibi. Bu fakirle birlikte iki de tanıtım kitabı vardır. Ama asıl onun hayatı yazılmalı, kitaplaşmalı, kitaplaştırılmalıdır.
Âhî Naci İşsever’den Yalaza Üstatlığı Kavuğunu alan Hâfız Hasan Çolak’tan, o da törenle Yalaza Ustası icazetini almıştır Tacettin Başkan, ‘’Ben öldüğümde yalaza üstadı kavuğumun sahibi Tacettin Özkaraman’dır, ona veriniz’ vasiyeti ile birlikte.
On iki yıllık başkanlığı döneminde Taraklı, bugün Türkiye’de en çok tanınan, en çok bilinen ve en çok turist çeken ilçelerin başında geliyorsa, Mustafa İsen ile birlikte en büyük pay onundur; bugün Taraklı turistik altyapıyı büyük oranda çözmüşse, Mustafa İsen ile birlikte en büyük pay onundur. Bugün Taraklı, Ahmet Genç-Süleyman Tunç ortaklığında on bin yatak kapasiteli turistik termal yatırımla, Türkiye’de bir rekora doğru koşuyorsa; Taraklı dolu dizgin 2023’e koşuyorsa bugün, bunda en büyük pay Tacettin Özkaraman’ındır.
Haftanın yarısını İstanbul’da Ankara’da, Tarihi Kentler Birliği, Çitta Slow (‘Sakin Şehirler Birliği’) toplantılarında geçirdiğinden, birçok ulusal ve uluslararası toplantılara katıldığından iki şeyi unutmuştur: Çoğu kez evini, ailesini, bir de cebini, kendi bütçesini.
Türkiye’de, hem de üç dönem iktidar partisinden belediye başkanlığı yaptığı hâlde- kuvvetle muhtemel- tek iflas eden, özel hayatında sıkıntı çeken belediye başkanı odur. Oturduğu evini yeğenine satıp borçlarını ödeyen, sonra da her ay okkalı aidatla evini geri almaya çalışan belediye başkanıdır o. İflas nedeni mi; çok basit: İlçeye/belediyeye gelene gidene, gittiği her görev veya organizasyonda masrafları cebinden ödediği için…
Keşkapan Tacettin, nesli tükenmeğe yüz tutmuş güzel adamlar silsilesinin son temsilcilerindendir.
Millî kahramandır, eğitimcidir. Siyasî kahramandır, belediye başkanıdır. Dinî kahramandır, müftüdür sanal da olsa. Birçok müftüye oranla da daha geçerli ve doğru fetvalar verir, birçoğunun yüzünden temiz bir yüze sahiptir.
Yol, hâl ve dil ehlidir o.
O bizim gönül kahramanımızdır. Dürüstlükle hizmeti, edeple mizahı, vefa ile vatanperverliği, merhametle çalışkanlığı bir’leştirmiş adamdır.
Nasreddin Hoca’nın belediye başkanı olmuş hâlidir.
Tutun ki Nasreddin Hoca, bir gün Taraklı’ya belediye başkanı olmuştur.
O gün bugündür, sanki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.