Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk üşüyorum
Böyle söylemişti merhûm Muhsin Yazıcıoğlu. Zindanlardaki işkence günlerini anlatıyordu. Pencereleri kapalı, ışıksız, soğuk, beton odalar…
“Üşümek” deyince aklıma hep bu mısralar gelir. Üşümenin nasıl bir ıstırap olduğunu bu kadar müşahhas, elle tutulur gibi hissettiren söyleyiş yoktur zannederim. Uğruna bin bâdireden geçtiği devlet onu bu şekilde üşütmüştü.
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey bu sonsuzluğun sahibi
Sana ulaşmak istiyorum
Bu mısraları söyleten de muhtemelen üşümenin şiddeti idi. İçini sonsuzluğun Sâhibi’ne kavuşarak ısıtabileceğini düşünüyordu. Sonsuzluğun Sâhib’i, bir insanı kendine yöneltmek için bütün diğer kapıları kapatabiliyor bâzen. Bu, kahır gibi görünen bir lütûftur aslında. O’nu bulduran bütün kayıplara eyvallah! O’nu bulan ne kaybetmiştir, onu kaybeden ne bulmuştur?
Aynı yolların yolcusu Abdurrahim Karakoç da Türk edebiyâtında hiçbir şâirin hayâl edemediği bir şey yapmış, alevi bile üşütmüştü:
Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-talib-celen/usuyorum-37554.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.