"Bizim bir rüyamız var" diyor Tevekkül Hanım, bu rüyada biz Türkler ve bu coğrafyanın bütün mazlum milletleri büyük bir uyanış yaşayarak kendi kaderlerine sahip çıkıyorlar. Diktatörleri, baskı rejimlerini tasfiye ederek, büyük bir kültür coğrafyasında yaşayan halkların kardeşçe, yeniden işbirliği içerisinde yeni bir gelecek yaratacağına olan inancını vurguluyor. Tevekkül Karman konuşurken onun kararlılığında ve gülümsemesinde bir mücadele ve o mücadelenin güzel günlere gebe olduğunu hissetmemek elde değil.
Ortadoğu rejimlerinin yaşadığı değişim rüzgârı Yemen'de oldukça önemli bir mesafe katetmiş görünse de hâlâ aşılması gereken engeller bulunmaktadır. Bu engellerin başında, diktatör Abdullah Salih'in kurduğu baskı rejiminin bütün kurumlarının yaşıyor olması gelmektedir. Halkın büyük mücadelesi karşısında, Abdullah görevini sözde bırakmıştır ama hâlâ istihbarat, ordu, devlet bürokrasisi ve mali bütün kaynaklar onun ve yakınlarının kontrolündedir. Yemen gençleri, başta Tevekkül Karman olmak üzere mücadelenin kadınları meydanlarda her türlü baskıya, şiddet maruz kalarak sabırla direnmeye devam etmektedirler.
Diktatörler aslında tarihin yürüyüşüne karşı durma çabasındadırlar. Suriye'de iyice barbarlaşan Esed rejimi ellerini ve yüzünü kana bulayarak işi son raddeye doğru götürmektedir. Bu haliyle Esed, Sırp ırkçılığının Balkanlar'da sergilediği vahşeti Ortadoğu'da tekrar etmektedir.
Mücadelenin kadınları
Yemen'de bahar rüzgârı aynı zamanda kadınların siyasallaştığı bir süreci başlatmıştır. Tevekkül Hanım bir yönüyle ülkesinin diktatörlükten kurtuluş mücadelesinin sembolü haline gelirken, bir yönüyle de ülkesindeki kadınların siyasal sürece aktif katılımının rol modeli olarak tarihe geçmektedir.
Profesör Davutoğlu'nun yaptığı değerlendirme, Türkiye'nin bu bahar sürecindeki tavrını ve politikalarının nasıl bir gerçekliğe dayandığını, değişimin yönünü ve dinamiklerini analiz ederken ortaya koymuş oldu. Türkiye'nin tavrı, Tunus'tan Yemen'e kadar bütünüyle süreci öngören ve halklarla doğrudan derin bağları bulunan bir ülkenin, bölge halklarına ve bu topraklara karşı sorumluluğunun bilinciylehareket ettiğini göstermektedir.
Türkiye'nin devletten devlete, devletten halka kurduğu ilişkiler sistemini sürdürmesinin şartı, ilişki kapsamındaki devletlerin insan haklarına riayet etmesinden geçmektedir. Bu, ihlal edildiğinde, devletten devlete ilişkilerin sürdürülemeyeceği açıktır.
Bugün Suriye'yle yaşanan budur. "Dün kardeştik bugün ne oldu" diye sorup duranlara, öncelikle kendi ülkelerini anlamaları gerektiğini hatırlatmaya gerek var mı?
19.03.2012 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.