İdeal ve gerçek
Türkiye nasıl büyür? Bu sorunun cevabının, topraklarına yeni topraklar katmaktan, fiziki büyümeden geçmediğini söylemeye gerek yoktur. Türkiye ancak ve ancak özgüven sorununu aşarsa, meselelerini ele alırken hâlâ Batı karşısında şoka uğramış aydın ve devlet adamlarında görülen hastalıklı tutumlardan kurtulursa, kim olduğunu ve neler yapabileceğini düşünerek hareket ederse, o zaman büyür.
Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinde, yaşadığı bütün hayal kırıklıkları, aslında kendi kültür dünyasından uzaklaşmasının sonucudur. Kendi medeniyet coğrafyasına sırtını dönerek, Batı'ya yaklaşmaya çalışmak, Türkiye'yi Batı'nın önünde bekleyen, yalnızlığa ve çaresizliğe mahkûm eden bir politikadır.
Bugün artık, ülkeyi ekonomik bakımdan içe kapattıkça yoksullaştıran emir-komuta ekonomisinin, dış politikayı önce Avrupa merkezli sonra ABD merkezli sürdürmeye çalışan uluslararası ilişkiler anlayışının, toplumun bütün yerli ve sivil taleplerini bastıran otoriter siyaset biçiminin yetersizlikleri, bütün boyutlarıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Türkiye 800 milyar dolara yaklaşan milli geliri ile, Türk dünyası ve Afrika'yla kurduğu yeni ekonomik ilişkilerle, bölgesel çekim merkezi haline geldikçe, Batı'yla da (AB ve ABD) yeni bir dönemi başlatacak, yeni bir uluslararası ilişki düzeyine adım atacak konuma gelmiştir.
Yarına doğru
Bütün bu gelişmelerin arkasında, Türkiye'nin değişim gücünün bulunduğu açıktır. Bu değişim, devlet ve toplum arasındaki ilişkilerin yeni bir yapıya dönüşmesini sağladıkça, toplum kendi farklılıklarını, kendi zenginliğini ifade etme fırsatı yakalamış, "toplumsal merkez" harekete geçerek, bin yıllık birikimiyle yeni bir dinamizm kazanmıştır.
Türkiye'nin ileriye gitmesinde, geleneksel çatışma alanlarının zayıflamasının önemli bir rolü olduğunu unutmamak lazımdır. "Toplumsal merkez" ve "siyasal merkez" arasındaki kutuplaşmanın, siyasal merkezin ideolojik hegemonyası içinde "ilericilik-gericilik", "laiklik-irtica" şeklinde ifade edilmesinin, tarihsel ve toplumsal dinamikleri engelleyici bir etki yarattığı bugün daha iyi görülebilir. Bu söylemin geçersizleşmesi, onu üreten kutuplaşmaların artık siyasal fonksiyonlarını yitirmiş olması, ilk bakışta fazla görülmese de, demokratikleşme sürecinin ne kadar etkili olduğunun ve derinleştiğinin bir göstergesidir.
Bugün, büyük Türkiye idealine doğru, düne (çok değil 30-40 yıl öncesine) göre, daha yakın olduğumuz açıktır. Türkiye neredeyse bütün bağlarını kopardığı kendi kültür coğrafyasında, bölgesel güç merkezihaline geldikçe, ekonomisi harekete geçtikçe, siyasette son sözü millet söyledikçe, bu ideale her geçen gün daha fazla yaklaşacaktır.
03.04.2013 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.