Milletin önceliği
Günümüzde, çoğu kez milliyetçiliğin etnik ayrımcılıkla, ırkçılıkla, otoriter siyasal doktrinlerle, genellikle cehaletten dolayı, karıştırılması sıkça rastlanan bir durumdur.
Milletleşme olayının modern bir süreç olduğu bilinmeden, milleti bir etnik kimlikle özdeş gören yaklaşımların bu tür yanlış yorumlarını bir tarafa bırakarak, Türkiye'deki milletleşme sürecini, milliyetçilik fikrini ve Türk Ocakları'nı anlamak mümkün değildir.
Modern anlamda millet, büyük bir imparatorluk geleneği içerisinde çok farklı köklerden gelen veya akraba olan toplulukları, etnik kimlikleri dönüştürerek ortak bir kültür etrafında, dünyayı belli bir tarzda anlayan, ortak hayat tarzına sahip bir toplum halinde yaşatma sürecidir.
Selçuklu ve Osmanlı geleneğimizin milletleşme sürecimizdeki tarihsel rolü bu bakımdan önemlidir ve bu birikim olmadan bugün Anadolu'da yaşayan Türk kimliği kavramını anlamak kolay olmayacaktır.
Milliyetçilik fikri, bu birikimin bilinciyle imparatorluktan milli devlete geçişin temellerini atmıştır.
Milliyetçilik hareketleri, 19. yüzyılın başında milli devletlerin kuruluş sürecini hazırlayan şartlardan biri olduğu gibi, aynı zamanda modernleşme sürecinin dinamiklerinden birisidir de.
Sanayileşmenin Batı toplumlarında yarattığı üstün ekonomik gücün, Batı dışı ülkelerde sömürgecilik ve benzeri bağımlılık ilişkileri yarattığı düşünüldüğünde, bu toplumların milliyetçiliklerinin anti sömürgeci ve aynı zamanda antiemperyalist bir niteliğe dönüşmesi tarihsel bir olgudur.
Bunun içindir ki, Çanakkale de Mili Mücadele de Batı sömürgeciliğine ve emperyalizmine karşı Türk milliyetçiliğinin zaferlerini temsil etmektedir.
Devlet ve Batıcılık
Türk milliyetçiliğinin olduğu gibi, diğer Batı dışı milliyetçilik hareketlerinin karşılaştıkları en büyük tehlike,Batılılaşma ideolojisiyle eklemleşerek deformasyona uğrayıp devletçiliğe kaymalarıdır.
Bu süreç milliyetçiliği, toplumsal temel olarak milletten uzaklaştırıp devletçiliğe dönüştürürken, devletin de bürokratize olmasına yol açmıştır.
İşte tam da burada, Türk Ocakları'nın neden kapatılıp, halkevlerinin kurulduğunu anlamak durumundayız.Bürokratize olan devlet, milliyetçilerin ocağını kapatmıştır.
Rahmetli Erol Güngör Hocam, milliyetçiliğin demokrasiye giden bir siyasal akım olduğunu söylerken, devletçiliğin de kaçınılmaz olarak kendi halkına yabancılaşmış, Batı kültürünü kendi halkına zorla kabul ettirmeye çalışan ancak sömürge yönetimlerinde görülebilecek bir uygulamayı kendi halkına uygulayan, elitist, anti demokrat bir siyasal düzen olarak nitelendirmekte haklıdır.
Türk Ocağı binasının devletleştirilerek el konması bu anlayışın pratiğidir. Şimdi Türkiye'de demokratikleşme sürecinde milletin malını geri verme zamanıdır.
28.03.2012 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.