Bu tesbitlerin ışığı altında bu “nankör Kürdler” meselesinin 2012 Senesi hangi mecrâya yöneleceği konusunu ele alınca gözümün önünde şöyle bir tablo canlanıyor:
Beşerî münâsebetlerde eğer ihtilâflı iki tarafdan biri öbürünün kendisini sömürdüğünü iddiayla taleblerde bulunuyor ve beriki taraf bu talebleri ancak binbir nazla ancak katre katre yerine getiriyorsa bundan hayır doğmaz! O hakları zahmetle elde eden taraf, şükran duymak bir yana, işin bu kadar uzamasından ve yorgunun yokuşa sürülmesinden öfke bile duyabilir. Öyle sanıyorum ki “Türk” yöneticilerle “Kürd” aktivistler arasındaki esaslı problemlerden biri bu.
Öte yandan meselenin “derin devlet” dedikleri şeâmetli yapılanmayla irtibatlı bir yanı da var. Perde arkasından iktidârını, gerek görürse cinâyet işleyerek de devâm etdirmekden çekinmeyen bu “varlık” tam anlamıyla ortadan kaldırılmadıkça Türkiye’nin bu tür hayâtî sorunlarını hiçbir hükûmet çözemez!
Zâten PKK’yı Kandil’de yâhut filanca sarp geçitde aramak da o bakımdan beyhûde zahmetdir. Siz önce Ankara’daki bir alay üniformalı ve sivil PKK’lıyı bertaraf edemezseniz daha sittin sene Uludere’deki, Kandil’deki, hattâ İmralı’daki PKK ile baş edemezsiniz!
Bu yıl Irak, Sûriye ve İran “cebheleri”nde son derece şiddetli sarsıntılar olacağı kesin gibi. Bunlar ve diğerleri (Kıbrıs, AB, 1915 vs.) Türkiye’nin bütün dikkat ve enerjisini neredeyse her biri tek başına gerektirebilecek özellikde çıbanbaşları. Türkiye vasatî bir ferâset ve diplomasi seviyesiyle dahî bu derdleri kendi zâviyesinden büyük avantajlara çevirebilecek konumda bir devlet.
Ama bunun için başının dinç olması da şart!
Derin devleti tepeleyebilen bir Türkiye için ne Kürd Meselesi ne yeni anayasa ne de yukarıda saydığım diğer engeller bir mânâ ifâde eder!
Ben tedirgin bir iyimserlik içindeyim.
03.01.2012 Star































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.