Büyük değişiklik 2000’li yılların başın-da kendini göstermeğe başladı. Son on senenin yabancı gazete arşivlerine gözatanlar Türkiye’ye dâir haberlerin hem hacim ve hem de içerik yönünden gitgide değiştiğini farkedeceklerdir.
Artık bir “düşman başına” Türkiye’nin yerini hızla olumlu yöne doğru gelişen bir Türkiye imajı almaktadır. Buna ilâveten Türkiye’nin “stratejik” önemi de vurgulanır ama eski yıllarda olduğu gibi değil. Vaktiyle Türkiye’den stratejik mânâda bir “pasif nesne” olarak bahseden yorumcular artık bizzat “özne”olan, oyun kuran ve “aktör” pozisyonuna gelmiş bir ülkeyi analiz etmeğe başlarlar.
Şunu belirtmek istiyorum:
Türkiye, konumu gereği her hâl ve şartda, hattâ 1918’de olduğu üzere iki seksen yerde yatarken bile önemli bir ülkeydi. Bu bağlamda devletimizin kurucuları olan Çağrı ve Tuğrul Beyler’e, bizi böyle bir yere getirdikleri için şükran borcumuz vardır. Ancak bu nîmetin ağır bir külfeti de var. Böylesine nâdir bir hazîneye sâhib olanlar, eğer buna gerçekden sâhib çıkmazlarsa heveslisi bol oluyor.
Benim görebildiğim kadarıyla Türkiye birkaç senedir artık bu târihî rolünün hakkını vermeğe başladığı için kısmen şaşkınlık kısmense tedirginlik uyandırıyor.
İncelerseniz burada tâ Hititlerden beri dâimâ büyük devletler olmuşdur. Doğu Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve nihâyet Türkiye Cumhûriyeti.
Kısacası Türkiye artık yeniden coğrafyasıyla barışıyor.
14.09.2011 Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.