Kaç gündür Alman ve Fransız medyasının değerlendirmelerine bakıyorum. Aklı başında yorumcular bu yasanın zamansız ve yersiz olduğu görüşündeler ama Türkiye tepki tarzını da son derece yanlış buluyorlar. Nicolas Sarkozy’ye yöneltilen soru şu: “Bu kadar meraklı idiysen şimdiye kadar aklın neredeydi? Seçim vakti eteklerin tutuşunca mıuyandın?” Türkler yöneltilense şöyle: “Hiçbir işe yaramayacağı belli bir tehdiddiplomasisi ile neyi amaçlıyorsun? Şimdiye kadar başka ülkelere uyguladığın yok efendim sefir geri çekme, ekonomik ilişkileri kesme gibi sözümona tedbirler işe yaradı mı? Eğer bir iki ay sonra sefîrin tıpış Paris’e dönecekse, ki dönecek, niye geriçekdin?”
Benim şahsî tahmînim de Ankara’nın aslında yabancı seyirciye değil kendi seyircisine, yâni Türklere, oynadığı yolunda.
Biz bu filmi son yirmi yıldır en az on kere seyretdik! Son ayların o pek moda olan (Fransızca!) tâbiriyle déjà vu!
Ankara bu “dostlar alışverişde görsün” taktiğiyle Türkiye’nin menfaatlerini korumuyor, tam tersine bunlara zarar veriyor, zîrâ her seferinde komik duruma düşüyoruz ve enternasyonal ağırlığımız biraz daha azalıyor.
Bence yapılacak şey, mütemâdiyen korkuyla başkalarının bu konuyu açmasını bekledikden sonra yaygarayı koparmak değil, bizzat ve kararlılıkla meselenin üzerine gidip problemi nihâî olarak gündemden çıkarmakdır. Bunun sonunda özür dilemek varsa merdce özrünü de dile!
Yoksa yine 15 Nisana kadar horul horul uyuyup sonra 30 Nisana kadar deli danalar gibi koşuşturur ve ertesi yıla kadar yine uykuya yatarız.
Ama onlar da bize zulmetmişmiş!
Sen önce kendi evinin içini temizle ki başkalarına laf etmeğe yüzün olsun!
Gol atamayana gol atarlar!
27.12.2011 Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.